Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

SİNEMADA IŞIK ve AYDINLATMA

Işık Kaynakları:
1- Doğal Kaynaklar
2- Ateşle İlgili Kaynaklar
3- Elektrikle İlgili Kaynaklar


3 Noktalı Aydınlatma

1. Ana Işık / Anahtar Işık

İngilizcede Key light  olarak geçen anahtar ışık veya ana ışık, bizim temel ışığımızdır ve konunun, sahnenin temel olarak aydınlatılmasını sağlar. Genelde (ambiyans ışığı güçlü değilse) güçlü bir ışıktır. En önemli ışığımız, sahneyi görünür kılan ve doğadaki güneş görevini simüle eden ışık anahtar ışıktır.

2. Dolgu Işığı / Fill Light

Anahtar ışık , kullandığımız diğer ışıklara göre kuvvetli olacağı için, sahnemizdeki nesnelerde , canlılarda sert gölgeler yaratabilir. Bundan kaçınmak için dolgu ışığı kullanırız. Anahtar ışığın tam tersi istikametinde konumlandırırız. Dolgu ışığı sert gölgeleri yumuşattığı gibi, sahnede özellikle görünmesini istediğimiz bir yer, konu için de kullanılır.

3. Arka Işık / Back Light

Arka ışık, görüntümüze 3. boyutu katar ve çok önemli bir ışıktır. Çektiğimiz konuyu arka plandan ayırır. Çektiğimiz kişinin, nesnenin arkasına konumlandırılır,  gizlenir. Konumuzun etrafında veya belli bir kısmında bir ışık çizgisi oluşturur.

SİNEMADA IŞIK ve AYDINLATMA

Bir görüntünün elde edilmesinde insan gözünün veya görüntü kaydedici araçların görüntü oluşturabilmesi için ışık gereklidir. Doğayı incelediğimizde ışığın etkilerini gözümüzle daha iyi analiz edebiliriz. Fakat ışığın teknik niteliklerini bilmek şartıyla.Bu bölümde profesyonel ışık bilgileri verilmektedir.Amaç ışığın niceliği ve nitelikleri, ışık yapımında kullanılan malzemeler, filtreler ve projektörler hakkında bilgiler verip, Işık hakkında bilgi edinmek isteyen ve özellikle bu konuda eğitim gören öğrencilere yardım etmektir.Işık hakkında yazılan Türkçe kitap veya kaynak bulunmamaktadır. Bu bilgiler bütün İnternet, firma katalogları ve ışık kurslarından elde edilen bilgilerle derlenmiştir.Işık yıllar önce bilim adamları tarafından incelenerek günümüzde kullanılan bilgilerin ve teorilerin temelleri atılmış. Modern fizik, ışığı açıklarken Optik ve Işık olarak ayrı bir bölümde ele alıyor.Fizik kitaplarında ve eğitim alanında ışık büyük bir yer kaplıyor. Işığın fiziksel özellikleri günümüzde farkında bile olmadığımız birçok alanda kullanılıyor.
Isik ve Sanat : Sinema, televizyon, fotograf, kamera teknolojilerinde ve iç mekanlarda aydinlanmak için kullandigimiz isik; Resim, fotograf, ve benzeri plastik sanatlarda belki de sanat eserine anlam kazandiran en önemli faktör olarak karsimiza çikiyor.Isigin üç temel özelligi vardir ve bu özellikleri sanat demektir.Action ( Hareket ) Isik düz çizgiler halinde hareket eder.Reflection ( Yansima ) Bir cisme çarptiginda o cismin özelligine oranla yansir.Transition ( Geçme ) Bir ortamin içine girince kirilir.Işığın Fiziksel özellikleri
Isik fizik biliminde incelenirken etkileri terminolojik olarak formüllere oturtulmustur. Isikla ilgili bütün malzeme, cihaz ve aksesuar üreticileri bu terimleri kullanarak ortak bir dil konusmaktadirlar. Alman DIN 5035 normlari genelde baz alinarak bu terimler açiklanmis ve bir standarda oturtulmustur.Isigin bütün özellikleri fizikçiler tarafindan formüllere oturtulmus ve kitaplara bilimsel olarak geçmistir. Bütün bu terimler ve formüllerden bahsederken açiklamalar da yaparak bu bilgileri pratik olarak da pekistirmek gerekebilir.Bu bilgileri yazarken birçok yerli yabanci kitap, Internet yoluyla aldigim üretici firma bilgileri ve gerek TRT, gerekse BBC, NHK gibi yayin kuruluslarindan aldigim kurs notlarini ve fizik kitaplarini kullandim.Fakat birçok yerde anlatilmadan geçilen önemli bir bilgiye dikkatinizi çekmek isterim.Isik, isin veya elektromanyetik radyasyonlar gözle görülemezler… Ancak bir cisme çarpip gözümüze veya objektife yansidiginda o cismi görebiliriz. Bütün bu formüller fizikte direk isiga göre düsünülmüstür.
Projektörler : Projektörler isigi kontrol edebilmemiz amaciyla üretilen suni isik kaynaklaridir. Profesyonel olarak film, video, fotograf çalismalarinda ve diger tiyatro, opera, konser gibi görsel sanatlarda uygun atmosferler yaratarak psikolojik etkiler eklemek amaciyla çesitli projektörler üretilmektedir.
Projektör Çesitleri : Profesyonel bir projektörün görüntü elde ederken isigi düzenleyen kisiye bazi özellikleriyle yardimci olmasi gerekir. Günümüzde çok modern, her türlü ortamda çalisabilecek çesitli projektörler üretilmektedir. Bu projektörlerin hareket, denge, agirlik ve güvenlik özellikleri artirilmakta elektronik devreler ile degisen voltajlarda sabit renk isilarinda isik vermeleri saglanmaktadir.
Gün Işığı projektörleri ( Daylight ), Camlı projektörler ( Fresnel ), Camsz projektörler ( Quartz )
Par Projektörler , Kanal Projektörler Takip Spotlar, Akülü Setler, Efekt Spotlar, Fon Spotlar, Balon IşıkIşık Kaynakları
Isik kaynagi olarak kullanilan profesyonel cihazlarin haricinde, çekimler sirasinda karsimiza çikan veya senaryo geregi kullanilan aksesuarlarin da teknik açidan bilinmesi gerekir.
Güneş, Ay, Mum, Gaz Lambası, Şömine, Kamp Ateşi, Akkor Lambalar, Floresan Lambalar, Sokak Lambaları, El Feneri, Kask Feneri, Şimşek, Akvaryum, Araba Farı, Sinema Perdesi, Projeksiyon, Monitör Tv
Diger Isik Kaynaklari :Isik kaynagi olarak kullanilan profesyonel cihazlarin haricinde, çekimler sirasinda karsimiza çikan veya senaryo geregi kullanilan aksesuarlarin da teknik açidan bilinmesi gerekir.
Günes Isigi : Günes içindeki atom parçalanmalari enerjiye dönüstügünde, bu enerjinin bir kismi da isik olarak yayilir. Dünyamiz için günesten direk olarak gelen veya atmosferden, Ay’dan, dünya üzerinden yansiyan isik, dogal isik kaynagi olarak kabul edilir.
Günes isigini prizmadan geçirdigimizde alti renkten olustugunu görürüz. Günesin merkezi 6000ºK olarak ölçülmüstür fakat dünyadan günesin merkezi 5100ºK olarak ölçülür. Bunun nedeni atmosferdir.Günesten gelen elektromanyetik radyasyon çesitli dalga uzunluklarindadir. Günesten gelen elektromanyetik radyasyonun % 50 si uzun dalga boyu, % 10 u ise kisa dalga boyundadir. Bunlardan bir kismi atmosferden geçerken gaz molekülleri tarafindan yansitilir.Atmosferin üst kismina çarpan ve dalga boyu 300 anstrom olan isinlar burada yutulur.
Diger elektromanyetik radyasyon ise ;
X isinlari 100 nm.Mor ötesi ( ultraviolet ) isik 100 – 400 nm.Görülebilir isik 380 – 720 nm.Kizil ötesi ( infrared ) isik 7000 – 10.000.000 mikron.Mikro Dalgalar 1000 – 1.000.000 mikron veya 0.1 – 100 cm.Orta ve Kisa Dalga Radyo sinyali 100 cm.
Günes isiginin 380 – 720 nanometre arasindaki bölümü insan gözü tarafindan görülebilir. Insan gözü üç ana renge karsi daha çok duyarlidir. Yesil, mavi ve kirmizi. Yesil renk gözün en duyarli oldugu ve en iyi gördügü renktir.Görüntü alirken en çok kullanilan ucuz, zahmetsiz isik siddeti ve renk isisi çekim yapmaya en elverisli dogal isik kaynagidir. Dünyanin dönüsü ile dogudan batiya dogru hareket eden bir isik kaynagidir. Dünyanin degisik bölgelerine degisik açilarla isigi geldiginden her bölgede degisik etkileri olusmaktadir.Güney ve Kuzey kutup bölgelerine çok yatik bir açiyla veya atmosferden yansimalarla isigi ulastigindan isi etkisini kaybeder. Ekvator bölgesine ise isigi en dik ve siddetli sekilde etki eder. Dünya üzerindeki konumuna göre ülkemize güney cephesinden dik bir açiyla isigi gelir. Bu nedenle daglarin, binalarin veya cisimlerin güney cepheleri aydinlik, kuzey cepheleri ise gölgede kalir. Güney Afrika’da ise bu durumun tersi görülür.Direk olarak çekimi yapilacak cisimlere isigin temasinda ve dogadan yansimalarla temasinda degisik etkileri vardir. Bu nedenle çekimi yapilacak bölgeler önceden incelenip günes isiginin en uygun oldugu mevsimlerde ve saatlerde çekim yapilmalidir.Atmosferin bulutlarla kapli oldugu zamanlarda günes isigi direk olarak yüzeye ulasamaz, bulutlar bir diffision etkisi yaratir ve günes isigi dagilarak ve siddeti azalarak yeryüzüne ulasir. Bu sirada isik isisi yükselir, kirmizi renk azalir ve mavi renk hakim olur.Günes isiginin gölgesi tek meydana geldigi halde bulutlu havalarda isik her yönden esit geldiginden gölge olusmaz veya birçok gölge olusarak birbirinin etkisini azaltir.Günesin dogusu sirasinda daha çok mavi renk, batisinda ise kirmizi renk hakim olur. Kelvin derecesi ve isik siddeti çildirmis gibi çok kisa sürelerde degisir. Bu nedenden günes dogus ve batislarinda çekim yapmak için çok kisa zaman vardir.Günes dogduktan sonra ortalama 5700ºK – 6500ºK civarinda, parçali bulutlu havalarda 6500ºK – 7500ºK, Bulutlu havalarda ise 10000ºK – 20000ºK renk isisina sahiptir. Günes batarken kelvin derecesi 5000ºK civarindan çok kisa bir sürede 3000ºK renk isisina düser. Günes battiktan sonra sadece atmosfer üzerinden yansimasi ile isigi ulasir ama bu yansiyan isigin kelvin derecesi çok yüksektir ve atmosfer mavi hatta lacivert gibi görünür.Gündüz iç mekan çekimlerinde, pencere veya kapidan içeri giren günes isigi ana isik kaynagi olarak degerlendirilmelidir. Çok koyu veya gölgede kalan bölgelere gün isigi projektörleri ile dolgu yapilarak çekim yapilir.
Ay : Aslinda bir isik kaynagi olmayan, sadece günesin isigini yansitan ay bir reflektör gibidir. Ancak izleyiciye psikolojik olarak bir çok vurguyu anlatmaya yarar. Zaman kavrami , gece, mekanlar ay ile anlatilir. Gece geçen çalismalarda görüntünün alinabilmesi için gereken isik olarak ay isigi mantigi kullanilir. Ay isigi karakter olarak siddeti çok düsük ama renk isisi çok yüksek, mavinin hakim oldugu bir isiktir. Bu nedenle çok genis alanlarda ve dogada çalisirken, kelvin derecesi ve isik siddeti yüksek gün isigi projektörleri ile isik yapilir. Ay isiginin da gölgesi tektir. Isik yaparken bu mantigi göz ardi etmemek gerekir.Mum : Isik siddetinin degerini bulmada kullanilan mum için çikarilan formülü bir kez daha gözden geçirerek siddeti hakkindaki bilgiyi hatirlarsak, normal bir mumun 1m mesafedeki bir noktaya etki ettigi isiga bir lümen, 1m mesafedeki 1m² yüzeye etkisi ise 1 lüks degerindedir. Yani bir mumun bulundugu ortamda çekim yapmamiz gerekirse, kameraya uzakligi çok yakin oldugu durumlar haricinde diyaframa etkisi yok denecek kadar azdir. Isik isisi yaklasik 2300ºK civarinda oldugundan sicak bir renk içerir. Sadece elinde bir mum olan bir kisiyi çekecegimizi düsünürsek, mum yüzde titrek bir aydinlatma etkisi yaratir. Fakat bu isigin çekim için az oldugunu düsünerek mutlaka bir projektör ile takviye ederek isik siddeti arttirilma ihtiyaci duyulacaktir.Türklerin pratik zekasi ile daha önce uygulanan bir yöntem var. Mumun içine bir fener lambasi monte edip, oyuncunun yüzüne dogru yönelterek bir çekim gerçeklestirilmistir.
Gaz Lambasi, Gemici feneri :Gaz lambasi veya içinde mum olan gemici fenerleri mumdan biraz daha fazla isik verirler. Özellikle genel planlarda bir kisinin karanlikta yürürken elinde hareketi ile güzel bir efekt alinabilir. Oda içinde yakilan bir kibrit ile ateslenen fener içindeki mum fitili önce parlak büyük bir isik verir, sonra bu isik yavasça sabit hale gelir. Bu efekti çekebilmek için dimmerli bir projektörden yararlanmak gerekir. Genel çekimlerde fener içine bir fener lambasi monte ederek isik siddeti arttirilabilir.
Basar SABUNCU’nun yönettigi, Yolcu isimli filmde tren yolunda hareket eden bir drezin üzerinde asili gaz lambasina araba lambasi ve aküsü yardimi ile isik siddetini arttirmistim.
Sömine : Sömine atesi ile aydinlanan bir odayi incelersek, isik titremeler ile ve siddeti yükselip – azalarak etrafa yayilir. Sömine yerde oldugundan yayilan isigin gölgeleri fonda o cisimden daha büyük ve yukarida olusur. Atesin büyüklügü ile isigin siddeti ve rengi dogru orantilidir. Evlerde kullanilan ortalama büyüklükteki bir sömineden 2800ºK isik etrafa yayilir. Isigin siddeti ise bu isiktan yaralanan cismin sömineye uzakligi ile anlatilabilir. Sömineden gelen isigin çekim yapmak için yetersiz olacagini varsayarak ayni açi mantigi ile bir veya birkaç projektörü çekimi yapilacak bölgelere vererek, isigin siddetini arttirip çalisabiliriz.Karanlik bir odada sömine isiginin altinda çekim yapilacaksa, oda içindeki diger aydinlatma cihazlarina nazaran sömineden gelen isigi biraz daha abartarak ve renk isisinin düsük oldugunu varsayarak daha sicak renk tonlari uygulariz. Insan ten rengini ve ortamdaki diger renkleri biraz daha kizartarak sicak renklerde çalisabiliriz. Sömine atesinin özelliginden ve titremesinden yola çikarak bir projektör önüne koyulan flicker veya fan yardimi ile titreyen bir gobo isigi titreterek uygulamamiza olanak verir.
Ates veya Kamp Atesi . Yakilan bir kamp atesinin büyüklügü ile dogru orantili isik siddeti vardir. Odun atesinin renk sicakligi 2700 – 3000ºK civarindadir. Odunlarin yanip bitmesiyle atesin renk isisi ve isik siddeti düser. Odun atesinden kivilcimlar çikar ve bu kivilcimlari çekebilmek için ortamdaki genel isigin siddetini düsük tutmamiz daha iyi sonuç verir. Atesin bulundugu ortamdaki kisiler titrek ve degisen siddetteki isik ile aydinlanirlar. Çekim için gereken isik siddeti elde edilemezse projektörler ile takviye edilmelidir. Isik siddetini arttirmak için kullanilan projektör eger alevin arkasindan uygulanirsa, azalip artan alevler isigin kesilmesine ve gölgelere neden olacagindan dogal bir efekt gerçeklesecektir.
Akkor Flamanli Lambalar: 5w – 20000w arasi degisik amaçlar ile ve degisik modellerde akkor flamanli lambalar üretilmektedir. Hemen her ortamda rastlanabilen ve çalisacagimiz ortamlarin dogal olarak aydinlatmasinin yapildigi lambalardir. Flamanin harcadigi enerji gücüne göre isik siddetleri degisir. Evlerde genelde 40w – 60w – 75w – 100w lambalar kullanilmaktadir. Bu ortamda çekim yaparken normalde kullanilan lambalar daha güçlü lambalarla degistirilerek ortamdaki isik siddeti arttirilir. Akkor flamanli lambalarin camlarini boyayarak renklerini degistirebiliriz. Bu camlar seffaf veya buzlu üretilir. Seffaf cam isigi direk olarak yayarken buzlu cam isigi dagitir ve gölgelere neden olmaz.
Florasan Lambalar : Genelde sikça kullanilan florasan lambalarin 20w – 40w güçleri vardir. Renk isisi 4400 – 4800ºK civarindadir ancak 3800ºk florasan lambalarda üretilmistir. Günes isigini desteklemek amaciyla bürolar için üretilmekte ve kullanilmaktadirlar. Mavi ve yesil rengin hakim olmasi nedeniyle sicak renkleri iyi yansitmazlar ve soguk bir etki verirler. Lambalarin camlari genelde buzlu cam seklindedir ve isigi dagitarak yayarlar. Isik siddetleri düsük oldugu için gün isigi projektörleri ile takviye edilerek kullanilabilir.
Florasan isik içinde yesil renk orani çok oldugu için filmlerde yesil olarak pozlanir. Bu durumu düzeltmek amaciyla mutlaka floresan filtreler kullanilmalidir.Film çekimlerinde kullanilmak üzere özel olarak florasan lambalar üretilmistir. Bu lambalarda yesil renk problemi çözülmüstür.
Sokak Lambaları : Sokaklarda kullanilan lambalarin renk sicakliklari çok farklidir ve bu lambalar altinda geçen çekimlerde mutlaka kelvinmetre ile ölçüm yapilmalidir. Genelde köylerde ve sokaklarda 2500w, caddelerde 5000w, meydanlarda ise 10000w gücünde sokak lambalari vardir. Bu isik gücünün yüksekte olusu ve tozlu – kirli olmasi siddetini ciddi ölçülerde etkiler. Mümkünse sokak lambasi yerine ayni mantikta profesyonel projektörler kullanilmalidir. Ancak sokagin tamamini kamera görüyorsa renk degerleri hesaplanarak ve filtre ile düzeltilerek çalisabiliriz.
El Feneri: Normalde kullanilan el fenerleri hem isik isisi hem de siddeti bakimindan düsüktür ve çekimlerde kullanilmazlar. Çekimlerde kullanmak için daha siddetli isik veren el fenerleri üretilmistir. El feneri isiginin aydinlatacagi bir yeri çekiyorsak el feneri görünmeyen durumlarda bir projektör kullanilmalidir. Biraz sis veya toz yardimi ile daha etkili olurlar. El fenerini kullanarak hareket edecek kisiye önceden yöneltecegi yerleri söyleyerek bilgi vermek gerekir.
Kask Feneri :Magara, maden, tunel gibi çekim yapilacak mekanlarda kask fenerleri kullanilmaktadir. Kask feneri isigi güçsüz ve renk sicakligi düsüktür ancak çekimler için özel isiklar üretilmistir. Normalde kullanilan fener isiklari akü veya karpit ile çalisir ve kisa süre sonra güçlerini yitirirler. Bu tip fener isiklari genelde ayarlanamaz ve hüzme seklinde isik verirler. Çevreyi pek aydinlatmaz sadece ileriyi aydinlatirlar.
Şimşek : Simsek, çok kuvvetli ve parlak beyaz isik veren bir elektrik atlamasidir. Yeryüzünden gökyüzüne dogru meydana gelir. Bulutlu havalarda, bulutlarin elektrik yüklenmesi ve yeryüzündeki negatif elektrigin pozitif yüklü bulutlara bosalmasiyla meydana gelir. Biliyorsunuz elektrik akimi negatiften pozitife dogru hareket etmektedir. Bu doga olayina Simsek Çakmasi denir.Simsek çakmasi sirasinda bu büyük güç isik yaydigi gibi ayni zamanda büyük bir ses de meydana getirir. Isik, sesten daha hizli oldugundan, simsegin önce görüntüsünü veya yansimasini görür, sesini daha sonra duyariz. Doga olaylari hem de bu kadar güçlüsü insan üzerinde psikolojik etkiler yaratmaktadir.
Sinemada, bu psikolojik etkiyi kullanarak özellikle gece çekimlerinde seyirciye o ani yasatmak ister.Simsek Suni Olarak Nasil Yapilabilir ? Kaynak Makinesi : Kaynak makinesinin ark yaptigi sirada çikan ve maddenin erimesi sirasinda meydana gelen kuvvetli isiktan yararlanan pratik sinemacilar, bu olayi bir simsek isigi gibi kullanmaktadir.Gün Isigi Projektörü : Gün isigi projektörünün yaydigi kuvvetli isik siddetinden yararlanilarak simsek efekti yapilabilir. Genellikle dahili mekanlara, pencere disindan veya harici küçük alanlara uygulanabilir.Strop: Strop, müzik ritmine uygun olarak yanip sönen ve senkronu ayarlanabilen flas seklinde bir efekt spotudur. Bu spot isigi gün isigi projektörleri veya bir flas kadar kuvvetlidir. Stroptan yararlanilarak simsek efekti yapilabilir. Suni Olarak Yapilan Simsek Isigi Nasil Yönlendirilebilir ?Ayna : Gün isigi projektörü veya kaynak makinesinden yayilan isik bir ayna yardimiyla konuya yönlendirilebilir. Ayna isik kaynagina yakin tutulursa daha büyük alana etki eder. Aynayi bir mekanizma veya el ile sallayarak simsek efekti yönlendirilebilir.Reflektör : Gün isigi projektörü veya kaynak makinesinden yayilan isik reflektör ile ayna gibi yönlendirilebilir. Reflektörün yüzey özelligine göre bu isik yumusatilabilir veya parçalanabilir.
Akvaryum : Özellikle gece dahili mekan çekimlerinde oda içinde bulunan akvaryum çekimlerde kullanildigi görülür. Akvaryumu ve baliklari daha çok ön plana çikarmak için lambasini güçlendirebiliriz. Dikkat etmemiz gereken ise isigin kelvin derecesidir. Genelde oda içinde çalistigimiz renk sicakligina esit bir kelvin derecesinde lamba takarak veya lamba önüne filtre takarak bunu saglayabiliriz. Akvaryum arkasina bir projektör koyarak oda fonuna, baliklarin hareketini yansitabilir ve bir efekt yapabiliriz.
Araba Farı : Araba fari kelvin derecesi düsük bir isik kaynagidir. Mercek yapisina göre degissede 2500 – 2800 ºK civarindadir. Çekimlerde isik kaynagi olarak kullanilmaz ancak gece çekimlerinde arabayi direk olarak göreceksek araba farinin etkilerini göz ardi edemeyiz. Sadece arabayi göreceksek objektife isik girebilir ve filmi yakabilir, istenmeyen etkilere neden olabilir. Bu durumda araba farinin önüne bir filtre koyarak yada lamba gücünü düsürerek diyaframa etkisini azaltabiliriz. Araba yaklasirken far isigindan aydinlanan bölgeleri de çekeceksek, genel isigin siddeti zaten araba farinin siddetinden yüksek olacagindan sorun olmaz. Araba fari bir çok yönetmen tarafindan sis ile birlikte kullanilmistir ve normalden daha etkili bir efekt verir.Araba içinden yapilan çekimlerde araba fari yerine bir projektör kullanilarak isik siddetini güçlendirilebiliriz.
Sinema veya Projeksiyon perdesi : Ayni monitör, televizyon gibi bulundugu ortama degisen renklerde ve siddetlerde isik etkileri vardir. Fakat sinema salonlarinin genis ve izleyicinin fazla olmasi ciddi bir isik planlamasi gerektirir. Normalde perdeye bakan izleyicilerin yüzlerindeki isik siddeti ve renkler degisir, sirtlari ise karanliktir. Isik yaparken ayni mantikta isik siddetini arttirmaliyiz. Sinema veya projeksiyon makinesinden çikan ve perdeye dogru giden isigi çekerken, biraz sis kullanilmasi daha etkili sonuç verir.
Televizyon veya Monitör : Karanlik bir odada televizyon veya monitör isigi altinda çekim yapilamasa bile, senaryo geregi bu sekilde bir çekim gerekebilir. Televizyon veya monitör, o anda görüntülerin devamli degistigi varsayilarak planlanir. Bu durumda oda içindeki renkler ve isik siddeti degisir. Tabii ki çok yakin planlarda monitörün kontrastligini açarak monitörden gelen isik siddetini artirsak da, genis planlarda bir projektörün kullanilmasi sarttir. Projektörün önüne koyacagimiz bir filtre takimi veya flicker ile veya fan yardimi ile uçusan tüyler yardimi ile bu sekilde bir efekt yapilabilir. Televizyon ve monitör amorsundan yapilan çekimlerde sikça uygulanan yöntemdir. Genel çekimlerde televizyon ve monitör ile birlikte oda içindeki diger cisimleri de görüyorsak, genel isigin siddetini düsük tutup televizyon ekranindaki görüntüyü ortaya çikarabiliriz.
Işık ve Sanat
Sinema, televizyon, fotoğraf, kamera teknolojilerinde ve iç mekanlarda aydınlanmak için kullandığımız ışık; Resim, fotoğraf, ve benzeri plastik sanatlarda belki de sanat eserine anlam kazandıran en önemli faktör olarak karşımıza çıkıyor.Işığın üç temel özelliği vardır ve bu özellikleri sanat demektir.A ction ( Hareket ) Işık düz çizgiler halinde hareket eder.R eflection ( Yansıma ) Bir cisme çarptığında o cismin özelliğine oranla yansır.T ransition ( Geçme ) Bir ortamın içine girince kırılır.Işığın fiziksel nicelik ve nitelikleriIşık fizik biliminde incelenirken etkileri terminolojik olarak formüllere oturtulmuştur. Işıkla ilgili bütün malzeme, cihaz ve aksesuar üreticileri bu terimleri kullanarak ortak bir dil konuşmaktadırlar. Alman DIN 5035 normları genelde baz alınarak bu terimler açıklanmış ve bir standarda oturtulmuştur.Işığın bütün özellikleri fizikçiler tarafından formüllere oturtulmuş ve kitaplara bilimsel olarak geçmiştir. Bütün bu terimler ve formüllerden bahsederken açıklamalar da yaparak bu bilgileri pratik olarak da pekiştirmek gerekebilir.Bu bilgileri yazarken birçok yerli yabancı kitap, İnternet yoluyla aldığım üretici firma bilgileri ve gerek TRT, gerekse BBC, NHK gibi yayın kuruluşlarından aldığım kurs notlarını ve fizik kitaplarını kullandım.Fakat birçok yerde anlatılmadan geçilen önemli bir bilgiye dikkatinizi çekmek isterim.Işık, ışın veya elektromanyetik radyasyonlar gözle görülemezler…Ancak bir cisme çarpıp gözümüze veya objektife yansıdığında o cismi görebiliriz. Bütün bu formüller fizikte direk ışığa göre düşünülmüştür.
Işık Hızı: Işığın boşlukta bir saniyede aldığı yola ışık hızı denir. Işık hızı 299793 km/saniyedir. Işık yoğun bir ortama girdiğinde hızı ortam yoğunluğuna göre azalır.Işığın Dalga Boyu 1803 yılında Young ışığın dalgalar halinde yol aldığını, Young’dan yüz yıl sonra da Einstein ışığın aynı zamanda parçacık paketleri halinde ilerlediğini deneyle ispat ettiler ve ışıkla ilgili bu garip gerçek 1905 tarihinde anlaşılmış oldu. Einstein’a göre ışık iki karektere sahipti. Işık kaynağından hem dalgalar halinde hem de parçacıklar halinde yayıldığını ispat ederek Planck’ın teorisini doğruladı.Dalga boyu, dalganın yayılma hızı ile titreşim periyodunun yani frekansının çarpımına eşittir.Işık Basitçe bir elektromanyetik radyasyondur. Işığın üç önemli fiziksel özelliği bulunmaktadır.Işık düz çizgiler halinde hareket eder.Bir cisme çarptığında o cismin özelliğine oranla yansır.Bir ortamın içine girince kırılır.Görülebilir Işık ; İnsan gözünün görebildiği 380nm – 760nm arasındaki elektromanyetik radyasyona görülebilir ışık denir.Bir elektromanyetik dalga olan ışığı meydana getiren neden elektrik yüklerinin hızlanması veya nükleer reaksiyonlardır. Bir cisim ısıtılınca cismi oluşturan atomların elektronları yörüngesinden çıkarak daha yüksek enerji seviyelerindeki yörüngelere fırlar ve tekrar bir önceki seviyelerine inerler. Bu sırada atomdan dışarı bir foton çıkar. Yüklü elektronların harekete geçmesi ve hızlanmaları ile dışarı çıkan foton parçacıkları ışığı meydana getirir.Doğadaki bütün cisimler ışın yayarlar. Soğuk cisimlerin çıkardığı cisimlerin dalga boyları çok uzun olduğundan bu ışınlar gözle görülmez. Cisim ısıtılınca dalga boyu kısalır ve çıkardığı ışın görülebilir hale gelir. Evrendeki her cismin mutlak sıfır derecesinin üzerinde belli bir sıcaklığı vardır ve her cisim farklı dalga boylarında elektromanyetik radyasyon ışık yani yayarlar.Oda sıcaklığında cismin çıkardığı radyasyon spektrumun kızıl ötesi tarafındadır. Bunların dalga boyları uzun olup, gözle görülemez haldedir. 800ºC dereceye kadar ısıtılmış bir cisim kızıl haldedir ve yaydığı radyasyon kızıl ötesi bölgesindedir. Cisim bu durumda ancak karanlıkta görülebilir. 3000ºC derecede ise cisim beyaz renk alır. Bu durumda çıkan enerjinin %10’u ışık şeklindedir ve diğer enerji ısı durumda kalır. Ancak sıcaklıkla ışık enerjisi arasında paralel bir oran olmayıp, ışık enerjinin artışı sıcaklığın yükselmesine göre çok daha hızlı gerçekleşir. Bu fiziksel kanundan yararlanılarak lambalar üretilmektedir.Işık yapımında koordinasyonHerhangi bir görüntünün kaydedilmesi sırasında, profesyonel meslek gruplarının ortak çalışması gerekmektedir. Bir reji toplantısı şeklinde geçecek bu çalışmanın aslında kaydedilecek görüntü veya görüntü bütününün sanatsal değerinin kalitesi ile doğrudan ilişkilidir. Konular profesyonel anlamda yönetmenden, ışık asistanlarına kadar çalışanlar hakkında da bilgi vermektedir.

Yönetmen, Görüntü yönetmeni, Sanat yönetmeni, Makyaj, Işık yönetmeni, Işık yapımında çalışan diğer görevliler

Yönetmen herhangi bir görüntünün kaydedilmesi sırasında, meslek gruplarına senaryonun genel ve o sahnedeki durumuna göre kendi yorumunu katarak bir reji toplantısı ile yaratmak istediği atmosferi tam olarak anlatması gerekmektedir.Görüntü yönetmeni ve Işık yönetmeni bu bilgileri aldıktan sonra teknik hazırlıkları tamamlar, yönetmen isteği olan atmosferi yakalamadan kayda girmez.Yönetmenin bu isteklerini görüntü ve ışık yönetmenine anlatabilmesi için Işık ile ilgili teknik bilgisinin olması gerekir. Projektör ve diğer malzemelerin kapasitesine göre isteklerde bulunması doğru olur.Yönetmenin ışık bilgisi iki şekilde önem kazanır. Bazı çalışmalarda ışık ön plana çıkar. Özellikle, senaryo gece veya karanlık ortamlarda gerçekleşmek zorunda ise, korku filmleri gibi ışığa dayalı çalışmalarda iyi bir ışık bilgisi ve tecrübeli bir ışık ekibi gerekmektedir. Yönetmenin bu tip filmlerde çalışmış tecrübeli ışık ekibini seçmesi gerekir.Çalışma başlamadan önce ışık malzemelerinin tespit edilerek yapımcı ve ışık şefinin bunları sağlaması için senaryonun büyük ve önemli sahne veya planları hakkında bilgi vermesi gerekmektedir. Kameranın göreceği büyük alanları veya gereken ışık efektlerini önceden belirlemesi ve bunları ışık şefiyle görüşmesi gerekir. Çalışma başladıktan sonra ise yönetmenin sahne ve plan koordinasyonlarını önceden belirlemesi, mekanları önceden planlayıp ışık şefine önceden bu çalışma planını vermesi gerekmektedir. Yani kısaca dersine çalışması gerekir. Önce A mekanında sonra B mekanında tekrar A mekanında ve takiben B mekanında çalışmayı istemek veya sahne ve planları sıralı çekmeye çalışmak yönetmenlik değildir. Bu şekildeki çekimler, maliyeti arttırdığı gibi özellikle çok çalışan ışık grubunu çileden çıkarır. Işık şefi, ışık devamlılığını tutturmak için çok büyük efor sarf eder. Bana göre aynı ışığı tutturmak olanaksızdır. Yönetmenin ışık ekibiyle diyaloglarının doğru olması ve ışık terminolojisini kullanması zaman problemini ortadan kaldırır; yoksa o çalışma süresi uzar.

Sanat yönetmeni, kaydedilecek görüntünün içindeki bütün yardımcı cisimlerin, senaryoda bulunan unsurlara uymasını sağlar. Bu unsurlar duvardaki tablodan masaya, aksesuarlara ve senaryoda geçen bir kol saatine kadar büyük bir çalışmayı gerektirir. Ancak bu aksesuarların senaryoya uyması kadar teknik şartlara da uyması gerekmektedir. Bir tablonun üzerindeki parlama, masa örtüsünün rengi, yakın planlarda gözlük camının yansımaları, kostüm renklerinin uyumu sanat yönetmeni tarafından denetlenmelidir. Önceden yapılacak bu çalışma çekim sırasında kolaylık sağlayacağı gibi görüntü kalitesine ve kontrastlık oranına doğrudan etki edecektir.Sanat yönetmeninin, görüntü ve ışık yönetmeni ile ortak çalışması gerekir. Çalışmaya başlamadan önce kamera açılarını ve ışık malzemelerinin yerini bilmesi doğru olur.

Görüntü yönetmeni; kaydedilen görüntüyü her yönü ile inceleyen, teknik olarak senaryoya uymasını ve hataların minimum seviyede olmasını sağlayan, yönetmenin senaryoya dair isteklerini teknik olarak yorumlayan görevlidir ve ışıktan doğrudan sorumludur. Tecrübesi diğer meslek gruplarının çalışmalarını bilmesi, kullanılan malzemelerin teknik özelliklerini bilmesi ve bu bilgilerini uygulama fırsatı bulması ile ilgilidir. Diyafram, ışık şiddetleri, kontrastlık oranları, renk ısıları ve diğer kaydedilecek görüntüye etki edebilecek makyaj, set malzemeleri kostüm renkleri gibi unsurları ışığa göre yorumlayarak; Işık şefine gerekli bilgileri verir.Işık yapımı sırasında bizzat bulunarak, fikirlerini söyler sonuca etki edecek unsurları denetler. Görüntünün üç boyutlu gibi görünmesi ışık ile saklanacak hatalar, izleyenin görmesi veya görmemesi gereken unsurlar,görüntünün kalitesini oluşturacak her unsur kendisinin ve Işık yönetmeninin sorumluluğundadır. Türkiye’de görüntü yönetmenliği ayrı bir meslek olarak kabul edilmeyerek bu görev kameramanlara yükletilmiştir.

Işığın Kırılması ( Refraction )Bir saydam ortamdan başka bir saydam ortama geçen ışık demetinin bir kısmı bu iki ortamı ayıran yüzey üzerinde yansırken, ışık demeti doğrultusunu değiştirerek diğer ortama geçer. Işığın bir saydam ortamdan diğerine geçerken doğrultusunu değiştirmesine ışığın kırılması denir.Kırılma KanunlarıGelen ışın, kırılan ışın ve normal aynı düzlemde bulunur.Belirli ortamlar için geliş açısının sinüsünün kırılma açısının sinüsüne oranının sabit olur. ( sin i / sin r = a ) Snell kanunu.Işık Yoğunluğu az ortamdan, yoğunluğu fazla olan ortama girdiğinde hem daha fazla açıyla kırılır, hem de hızı azalır.Gelen ışığın, geliş açısı büyüdükçe kırılma açısı da büyür.Kırıcı ortamın yoğunluğu arttıkça kırılma da daha büyük olur.Kırılan ışın doğru boyunca yayılır.Terk edilen hat, kırılan hat ve normal tek bir düzlemde yani görüntü yüzeyinde yer alır.Dik ışın kırılmaz.Kırılma saydam ortamın yoğunluğuna bağlıdır. Yukarıdaki örnekte hava içinden 45º ile gelen ışın, su içine girerken 32º açı ile kırılmaktayken, Titanyum beyazı içine girince 16º açı ile kırılmaktadır. Işık yoğunluğu az ortamdan yoğunluğu çok ortama girdiğinde hızı azalır. Yani belirli bir dalga uzunluğu ile gelen ışın, ortam değiştirdiğinde eğer bu ortam daha yoğunsa dalga uzunluğu kısalır.Aynı zamanda gelen ışığın belirli bir kısmı saydam cismin yüzeyinden geri yansımakta ve bir kısmı sadece cisim içine girebilmektedir. Vakumlu bir ortamda yapılan deneyler çeşitli saydam cisimlerden geçen ışınların geçiş yüzdeleri aşağıda görülmektedirIşığın Yansıması ( Reflection ) Saydam olmayan cisimlerin yüzeyi üzerine çarpan ışınların büyük kısmı aynı açıda geri dönerler. Bu olaya yansıma denir. Bir cisim ne kadar pürüzsüz ve parlak olursa üzerine düşen ışınları o kadar iyi yansıtır.

Yansıma kanunları1. Gelme açısı, yansıma açısına eşittir.2. Gelen ışın, normal ve yansıyan ışın aynı düzlem içinde bulunurlar.Aynaya gelen ışına, gelen ışın denir.Gelen ışının aynaya düştüğü noktadan aynaya çizilen dikmeye normal denir.Işın bu noktadan yansıyarak döner. Bu dönen ışına yansıyan ışın denir.Normal ile gelen ışının yaptığı açıya gelme açısı denir.Normal ile yansıyan ışının yaptığı açıya yansıma açısı denir.Işığın bazı metallerin üzerine çarptığında, metalden elektron çıkararak metalde küçük bir elektrik akımına sebep olduğu 1880’lerden itibaren biliniyordu. 1903 yılında Fransız Phillipp Lenard metal yüzeye çarpan ışık miktarı artırıldığında dışarı fırlayan elektronların enerjisinin aynı kaldığını fakat buna karşılık çıkan elektronların sayısının arttığını deneyle gösterdi.Bu bilimsel bulgulara dayanarak ışığın çeşitli maddelerden yansıması sonrasındaki teknik verilerin alındığı bir deneyler serisi yapılarak hangi maddelerin ne şekilde ışığı yansıttığı tespit edildi. Projektörlerin aynaları, reflektörler bu özelliğe göre üretilmektedir.ProjektörlerProjektörler ışığı kontrol edebilmemiz amacıyla üretilen suni ışık kaynaklarıdır. Profesyonel olarak film, video, fotoğraf çalışmalarında ve diğer tiyatro, opera, konser gibi görsel sanatlarda uygun atmosferler yaratarak psikolojik etkiler eklemek amacıyla çeşitli projektörler üretilmektedir.Bu projektörler firmalara göre çeşitli standartlar taşısa da aslında bu konuda en büyük standart projektörlere takılan lambalardadır. Projektörler sınıflandırılırken verdikleri ışığın cinsine göre veya bir başka deyişle takılan lambanın özelliklerine göre sınıflandırılırlar.Projektörleri incelerken üretildikleri teknik özellikler, çeşitleri, ve kullandıkları lambaları incelememiz gerekir.Çalışmalar sırasında projektör haricindeki ışık kaynaklarını gözardı edemeyiz. Bu ışık kaynaklarından çalıştığımız objelere yayılan ışığı da hesaplarımıza dahil etmemiz gerekir.Projektör ÇeşitleriProfesyonel bir projektörün görüntü elde ederken ışığı düzenleyen kişiye bazı özellikleriyle yardımcı olması gerekir. Günümüzde çok modern, her türlü ortamda çalışabilecek çeşitli projektörler üretilmektedir.Bu projektörlerin hareket, denge, ağırlık ve güvenlik özellikleri artırılmakta elektronik devreler ile değişen voltajlarda sabit renk ısılarında ışık vermeleri sağlanmaktadır.

Gün ışığı projektörleri ( Daylight )Camlı projektörler ( Fresnel )Camsız projektörler ( Quartz )Par ProjektörlerKanal ProjektörlerTakip SpotlarıAkülü SetlerEfekt SpotlarıFon SpotlarıBalon IşıkGün ışığı projektörler ( Daylight )Kullandıkları lamba ışığının renk özelliğine göre isimlendirilmişlerdir. Bu lambalar HMI denilen ve 5600 – 5700 Kelvin derecesinde ışık veren lambalardır. Lamba içindeki gazın yüksek bir elektrik gücüyle ateşlenmesi ve gazın reaksiyona girmesi ile ışık verir. Lambanın çalışma prensibi elektrik devrelerinde floransan devrelerin çalışma prensibinin aynısıdır ve lamba içindeki gazı ateşlemek için yüksek güce, tetikleme elektronik devresine ve gücü yükseltmek amacıyla bir balasta ihtiyaç vardır. Projektör, lambanın bu çalışma prensibine göre bir balast ile birlikte kullanılır. Enerji balasta bağlanır, balasttan projektöre giden kablo ile devre tamamlanır. Bu bilgi kablosunun sabit uzunluğu nedeniyle projektör balasttan fazla uzaklaşamaz. Ancak projektör gövdesinin çok yükseğe konulacağı veya projektörün konulduğu yere balastın sığmaması gibi özel durumlarda kullanmak amacıyla uzun kablolar üretilmiştir.Gün ışığı projektörlerinin güçleri daha kolay hesaplamalar yapılabilmesi amacıyla belirli standartlarda üretilmektedir. 200w – 575w – 1200w – 2500w – 4000w – 6000w – 12000w – 18000w – 20000w. Yüksek amperajla çalışan 12000w ve 20000w gün ışığı projektörleri üç fazlı olarak üretilmektedir. Gün ışığı projektörleri lambalarının çalışma prensibi nedeniyle dimmerlere bağlanamaz. Balastın ve lambanın çalışması için sabit bir gerilim gerekmektedir. Bu nedenle ışık şiddetleri ancak filtrelerle değiştirilebilir. Işık şiddetinin kontrol edilememesi gövdelerinin çok ağır ve hantal olması ve balast ile kullanılmak zorunda olması nedenleriyle gün ışığı projektörlerini stüdyolarda kullanma imkanını azaltır. Ancak çok büyük film platolarında, profesyonel çalışmalarda portatif sistemler kullanılması kaçınılmazdır. Gün ışığı projektörlerinin kullanım alanları diğer projektörlere göre çok fazladır. Işık renginden yararlanılarak gündüz ve gece psikolojik olarak seyirciye aktarılan bilgilerdir.Balast ve lambaya tatbik edilen elektriğin gerilimi kadar frekansının da sabit olması gerekir. Birçok ülkede elektriğin frekansı 60Hz olsa da ülkemizde elektriğin frekansı 50Hz’dir. Oysa gün ışığı projektörleri 50 ve 60Hz de çalışabilirler, ancak ara değerlerde çalışsalar bile optilasyona yol açarlar. Bu optilasyon ışık şiddetinin azalıp artmasına neden olur. Bu şiddet değişimi o kadar ani olurki insan gözü algılayamayabilir. Montaj masasında fark ettikten sonra da telafisi mümkün olmayabilir. Özellikle jeneratör ile çalışırken frekansı devamlı kontrol etmek gerekir.Camlı projektörler ( Fresnel )Gövdeleri gün ışığı projektörlerine çok benzese de kullandıkları lamba ışığının renk özelliği 3200ºK ve ışığı odaklayan özel bir mercek sistemine sahip camları, lambalarının balasta ihtiyacı olmaması fresnelleri gün ışığı projektörlerinden ayıran özelliklerdir.Fresnel projektör güçleri daha kolay hesaplamalar yapılabilmesi amacıyla ISA ve DIN normlarına dayalı belirli standartlarda üretilmektedir. 200w – 300w – 650w – 800w – 1000w – 2000w – 5000w – 10000w – 20000w. Yüksek amperajla çalışan 10000w ve 20000w fresnellerin üç fazlı olarak üretilen modelleri de vardır.Genelde en fazla kullanım alanı stüdyolardır. Profesyonel çalışmalar amacıyla sabit bir sistem olarak kurulan stüdyolarda ışık yapımı sırasında en kullanışlı projektörler fresnellerdir. Günlerce hiç kapanmadan çalışabilecek şekilde dizayn edilmişlerdir. Lambalarının renk ısıları değişmeden çalışırlar ve dimmere bağlanarak ışık şiddetleri kontrol edilebilir.Bütün bu nedenlerden kullanım alanları geniştir. Sinema amaçlı film çekim platolarında, televizyon stüdyolarında, opera ve bale salonlarında, tiyatrolarda, profesyonel fotograf stüdyolarında en çok kullanılan projektörlerdir. Dış mekanlarda ve geçici olarak kurulan stüdyolarda portatif olarak kullanılan modelleri mevcuttur.Camsız projektörler ( Quartz )Gövdeleri çok basit bir şekilde dizayn edilen quartz projektörler, lambadan yayılan ışığın direk olarak gövde dışına çıkması ve lamba arkasında bulunan parabolik reflektörün yansıtması ile odaklanması amacıyla üretilmişlerdir. Fresnel projektörlerdeki cam olmadığı için ışığı, fresnel projektörler kadar odaklayamazlar. Kullandıkları lamba ışığının renk ısısı 3200şK dir.Quartz projektörlerinin güçleri daha kolay hesaplamalar yapılabilmesi amacıyla belirli standartlarda üretilmektedir. 200w – 650w – 800w – 1000w – 2000w Soğutma sistemi gövde üzerine açılan deliklerden ibarettir. Kepenklerinin çok fazla kapanması veya filtrenin kepenk üzerine tam kapanması nedeniyle iç ısı artar ve lambaları bu nedenle sıkça patlar. Sadece el yardımı ile manuel olarak aşağı – yukarı ve sağa – sola dönebilirler. Yine manuel olarak zoom yapılabilir.Gövdelerinin hafif dizaynı bu projektörleri stüdyo dışındaki çalışmalarda vazgeçilmez hale getirmiştir. Kelepçeler yardımı ile çok dar alanlara asılabilirler, bazukalar üzerine birçok quartz projektör tavana monte edilebilir. Kullandıkları ayak kendi ağırlığını taşıyabilecek kadardır ve bu nedenle çok yükseklere kaldırılabilir. Sadece rüzgarlı çalışmalarda kepenkleri açık tutulmalıdır.Diğer projektörlere nazaran çok ucuzdurlar ve gövdelerinin küçüklüğünden dolayı birkaç projektörü bir arada küçük kutularda taşıma imkanı vardır.Efekt Spotları Üretici firmalar çok değişik amaçlara hizmet eden efekt spotları üretmektedirler. Efekt spotları ışık masaları ile kumanda edildikleri gibi robot tasarımlarıyla da üretilirler. Efekt spotları en çok müziği desteklemek amacıyla kullanılmışlardır. Orkestra ve sanatçıyı aydınlatırken aynı zamanda müziğin ritmine göre tempo veren bu spotlar, müzik dinleyicisine heyecan verirler. Bu nedenle diskotek, konser, barlarda sıkça kullanılırlar.Özel üretim efekt spotları film çekimlerinde ve tv stüdyolarında kullanılır. Bunlar rüzgarda sallanan yaprakların veya dalların hareketini, fonda hareket eden gölgeleri veya nesneleri daha kolay kontrol etmemize olanak verir. Efekt spotlarının önlerine takılan gobolar yardımı ile değişik objelerin resimlerini, bu goboyu motorlar ile kontrol ederek arka planda hareket ettirebilir, mesela bu sayede deprem efekti yapabilirizFon spotları Genelde arka plandaki objeleri, perdeleri aydınlatmak amacıyla kullanılırlar. Bu tip spotlardan istenilen, ışığın kontrol edilmesi değil sadece basit bir şekilde aydınlatmasıdır. Bu nedenle dizaynları sade, kontrol üniteleri bulunmayan ve basit spotlardır. Tiyatrolarda, opera sahnelerinde sıkça kullanılırlar. Üretilen daha basit modelleri vitrinlerde kullanılır. Bu tip spotları kullanırken istenilen sadece homojen bir ışık yayması ve renk filtresi kullanılabilmesidir.Diğer Işık Kaynakları Işık kaynağı olarak kullanılan profesyonel cihazların haricinde, çekimler sırasında karşımıza çıkan veya senaryo gereği kullanılan aksesuarların da teknik açıdan bilinmesi gerekir.

Güneş, Ay, Mum, Gaz Lambası, Şömine, Kamp Ateşi, Akkor Lambalar, Floresan Lambalar, Sokak Lambaları, El Feneri, Kask Feneri, Akvaryum, Araba Farı, Sinema Perdesi, Projeksiyon, Monitör Tv,

Güneş Işığı: Güneş içindeki atom parçalanmaları enerjiye dönüştüğünde, bu enerjinin bir kısmı da ışık olarak yayılır. Dünyamız için güneşten direk olarak gelen veya atmosferden, Ay’dan, dünya üzerinden yansıyan ışık, doğal ışık kaynağı olarak kabul edilir.Güneş ışığını prizmadan geçirdiğimizde altı renkten oluştuğunu görürüz. Güneşin merkezi 6000şK olarak ölçülmüştür fakat dünyadan güneşin merkezi 5100şK olarak ölçülür. Bunun nedeni atmosferdir. Güneşten gelen elektromanyetik radyasyon çeşitli dalga uzunluklarındadır. Güneşten gelen elektromanyetik radyasyonun % 50 si uzun dalga boyu, % 10 u ise kısa dalga boyundadır. Bunlardan bir kısmı atmosferden geçerken gaz molekülleri tarafından yansıtılır. Atmosferin üst kısmına çarpan ve dalga boyu 300 anstrom olan ışınlar burada yutulur.Diğer elektromanyetik radyasyon ise ; X ışınları 100 nm. Mor ötesi ( ultraviolet ) ışık 100 – 400 nm. Görülebilir ışık 380 – 720 nm. Kızıl ötesi ( infrared ) ışık 7000 – 10.000.000 mikron. Mikro Dalgalar 1000 – 1.000.000 mikron veya 0.1 – 100 cm. Orta ve Kısa Dalga Radyo sinyali 100 cm.Güneş ışığının 380 – 720 nanometre arasındaki bölümü insan gözü tarafından görülebilir. İnsan gözü üç ana renge karşı daha çok duyarlıdır. Yeşil, mavi ve kırmızı. Yeşil renk gözün en duyarlı olduğu ve en iyi gördüğü renktir.Görüntü alırken en çok kullanılan ucuz, zahmetsiz ışık şiddeti ve renk ısısı çekim yapmaya en elverişli doğal ışık kaynağıdır. Dünyanın dönüşü ile doğudan batıya doğru hareket eden bir ışık kaynağıdır. Dünyanın değişik bölgelerine değişik açılarla ışığı geldiğinden her bölgede değişik etkileri oluşmaktadır. Güney ve Kuzey kutup bölgelerine çok yatık bir açıyla veya atmosferden yansımalarla ışığı ulaştığından ısı etkisini kaybeder. Ekvator bölgesine ise ışığı en dik ve şiddetli şekilde etki eder. Dünya üzerindeki konumuna göre ülkemize güney cephesinden dik bir açıyla ışığı gelir. Bu nedenle dağların, binaların veya cisimlerin güney cepheleri aydınlık, kuzey cepheleri ise gölgede kalır. Güney Afrika’da ise bu durumun tersi görülür. Direk olarak çekimi yapılacak cisimlere ışığın temasında ve doğadan yansımalarla temasında değişik etkileri vardır. Bu nedenle çekimi yapılacak bölgeler önceden incelenip güneş ışığının en uygun olduğu mevsimlerde ve saatlerde çekim yapılmalıdır. Atmosferin bulutlarla kaplı olduğu zamanlarda güneş ışığı direk olarak yüzeye ulaşamaz, bulutlar bir diffision etkisi yaratır ve güneş ışığı dağılarak ve şiddeti azalarak yeryüzüne ulaşır. Bu sırada ışık ısısı yükselir, kırmızı renk azalır ve mavi renk hakim olur. Güneş ışığının gölgesi tek meydana geldiği halde bulutlu havalarda ışık her yönden eşit geldiğinden gölge oluşmaz veya birçok gölge oluşarak birbirinin etkisini azaltır. Güneşin doğuşu sırasında daha çok mavi renk, batışında ise kırmızı renk hakim olur. Kelvin derecesi ve ışık şiddeti çıldırmış gibi çok kısa sürelerde değişir. Bu nedenden güneş doğuş ve batışlarında çekim yapmak için çok kısa zaman vardır. Güneş doğduktan sonra ortalama 5700şK – 6500şK civarında, parçalı bulutlu havalarda 6500şK – 7500şK, Bulutlu havalarda ise 10000şK – 20000şK renk ısısına sahiptir. Güneş batarken kelvin derecesi 5000şK civarından çok kısa bir sürede 3000şK renk ısısına düşer. Güneş battıktan sonra sadece atmosfer üzerinden yansıması ile ışığı ulaşır ama bu yansıyan ışığın kelvin derecesi çok yüksektir ve atmosfer mavi hatta lacivert gibi görünür. Gündüz iç mekan çekimlerinde, pencere veya kapıdan içeri giren güneş ışığı ana ışık kaynağı olarak değerlendirilmelidir. Çok koyu veya gölgede kalan bölgelere gün ışığı projektörleri ile dolgu yapılarak çekimAy; aslında bir ışık kaynağı olmayan, sadece güneşin ışığını yansıtan ay bir reflektör gibidir. Ancak izleyiciye psikolojik olarak bir çok vurguyu anlatmaya yarar. Zaman kavramı , gece, mekanlar ay ile anlatılır. Gece geçen çalışmalarda görüntünün alınabilmesi için gereken ışık olarak ay ışığı mantığı kullanılır. Ay ışığı karakter olarak şiddeti çok düşük ama renk ısısı çok yüksek, mavinin hakim olduğu bir ışıktır. Bu nedenle çok geniş alanlarda ve doğada çalışırken, kelvin derecesi ve ışık şiddeti yüksek gün ışığı projektörleri ile ışık yapılır. Ay ışığının da gölgesi tektir. Işık yaparken bu mantığı göz ardı etmemek gerekir.

Ateş veya Kamp Ateşi; Yakılan bir kamp ateşinin büyüklüğü ile doğru orantılı ışık şiddeti vardır. Odun ateşinin renk sıcaklığı 2700 – 3000ºK civarındadır. Odunların yanıp bitmesiyle ateşin renk ısısı ve ışık şiddeti düşer. Odun ateşinden kıvılcımlar çıkar ve bu kıvılcımları çekebilmek için ortamdaki genel ışığın şiddetini düşük tutmamız daha iyi sonuç verir. Ateşin bulunduğu ortamdaki kişiler titrek ve değişen şiddetteki ışık ile aydınlanırlar. Çekim için gereken ışık şiddeti elde edilemezse projektörler ile takviye edilmelidir. Işık şiddetini arttırmak için kullanılan projektör eğer alevin arkasından uygulanırsa, azalıp artan alevler ışığın kesilmesine ve gölgelere neden olacağından doğal bir efekt gerçekleşecektir.

Mum; Işık şiddetinin değerini bulmada kullanılan mum için çıkarılan formülü bir kez daha gözden geçirerek şiddeti hakkındaki bilgiyi hatırlarsak, normal bir mumun 1m mesafedeki bir noktaya etki ettiği ışığa bir lümen, 1m mesafedeki 1m˛ yüzeye etkisi ise 1 lüks değerindedir. Yani bir mumun bulunduğu ortamda çekim yapmamız gerekirse, kameraya uzaklığı çok yakın olduğu durumlar haricinde diyaframa etkisi yok denecek kadar azdır. Işık ısısı yaklaşık 2300şK civarında olduğundan sıcak bir renk içerir. Sadece elinde bir mum olan bir kişiyi çekeceğimizi düşünürsek, mum yüzde titrek bir aydınlatma etkisi yaratır. Fakat bu ışığın çekim için az olduğunu düşünerek mutlaka bir projektör ile takviye ederek ışık şiddeti arttırılma ihtiyacı duyulacaktır. Türklerin pratik zekası ile daha önce uygulanan bir yöntem var. Mumun içine bir fener lambası monte edip, oyuncunun yüzüne doğru yönelterek bir çekim gerçekleştirilmişti.

Florasan Lambalar; Genelde sıkça kullanılan florasan lambaların 20w – 40w güçleri vardır. Renk ısısı 4400 – 4800ºK civarındadır ancak 3800ºk florasan lambalarda üretilmiştir. Güneş ışığını desteklemek amacıyla bürolar için üretilmekte ve kullanılmaktadırlar. Mavi ve yeşil rengin hakim olması nedeniyle sıcak renkleri iyi yansıtmazlar ve soğuk bir etki verirler. Lambaların camları genelde buzlu cam şeklindedir ve ışığı dağıtarak yayarlar. Işık şiddetleri düşük olduğu için gün ışığı projektörleri ile takviye edilerek kullanılabilir.Florasan ışık içinde yeşil renk oranı çok olduğu için filmlerde yeşil olarak pozlanır. Bu durumu düzeltmek amacıyla mutlaka floresan filtreler kullanılmalıdır.Film çekimlerinde kullanılmak üzere özel olarak florasan lambalar üretilmiştir. Bu lambalarda yeşil renk problemi çözülmüştür.

Kask Feneri; Mağara, maden, tunel gibi çekim yapılacak mekanlarda kask fenerleri kullanılmaktadır. Kask feneri ışığı güçsüz ve renk sıcaklığı düşüktür ancak çekimler için özel ışıklar üretilmiştir. Normalde kullanılan fener ışıkları akü veya karpit ile çalışır ve kısa süre sonra güçlerini yitirirler. Bu tip fener ışıkları genelde ayarlanamaz ve hüzme şeklinde ışık verirler. Çevreyi pek aydınlatmaz sadece ileriyi aydınlatırlar.Araba Farı, Araba farı kelvin derecesi düşük bir ışık kaynağıdır. Mercek yapısına göre değişsede 2500 – 2800 ºK civarındadır. Çekimlerde ışık kaynağı olarak kullanılmaz ancak gece çekimlerinde arabayı direk olarak göreceksek araba farının etkilerini göz ardı edemeyiz. Sadece arabayı göreceksek objektife ışık girebilir ve filmi yakabilir, istenmeyen etkilere neden olabilir. Bu durumda araba farının önüne bir filtre koyarak yada lamba gücünü düşürerek diyaframa etkisini azaltabiliriz. Araba yaklaşırken far ışığından aydınlanan bölgeleri de çekeceksek, genel ışığın şiddeti zaten araba farının şiddetinden yüksek olacağından sorun olmaz. Araba farı bir çok yönetmen tarafından sis ile birlikte kullanılmıştır ve normalden daha etkili bir efekt verir. Araba içinden yapılan çekimlerde araba farı yerine bir projektör kullanılarak ışık şiddetini güçlendirilebiliriz.

Televizyon veya Monitör; Karanlık bir odada televizyon veya monitör ışığı altında çekim yapılamasa bile, senaryo gereği bu şekilde bir çekim gerekebilir. Televizyon veya monitör, o anda görüntülerin devamlı değiştiği varsayılarak planlanır. Bu durumda oda içindeki renkler ve ışık şiddeti değişir. Tabii ki çok yakın planlarda monitörün kontrastlığını açarak monitörden gelen ışık şiddetini artırsak da, geniş planlarda bir projektörün kullanılması şarttır. Projektörün önüne koyacağımız bir filtre takımı veya flicker ile veya fan yardımı ile uçuşan tüyler yardımı ile bu şekilde bir efekt yapılabilir. Televizyon ve monitör amorsundan yapılan çekimlerde sıkça uygulanan yöntemdir. Genel çekimlerde televizyon ve monitör ile birlikte oda içindeki diğer cisimleri de görüyorsak, genel ışığın şiddetini düşük tutup televizyon ekranındaki görüntüyü ortaya çıkarabiliriz.

El Feneri; Normalde kullanılan el fenerleri hem ışık ısısı hem de şiddeti bakımından düşüktür ve çekimlerde kullanılmazlar. Çekimlerde kullanmak için daha şiddetli ışık veren el fenerleri üretilmiştir. El feneri ışığının aydınlatacağı bir yeri çekiyorsak el feneri görünmeyen durumlarda bir projektör kullanılmalıdır. Biraz sis veya toz yardımı ile daha etkili olurlar. El fenerini kullanarak hareket edecek kişiye önceden yönelteceği yerleri söyleyerek bilgi vermek gerekir.Akvaryum; Özellikle gece dahili mekan çekimlerinde oda içinde bulunan akvaryum çekimlerde kullanıldığı görülür. Akvaryumu ve balıkları daha çok ön plana çıkarmak için lambasını güçlendirebiliriz. Dikkat etmemiz gereken ise ışığın kelvin derecesidir. Genelde oda içinde çalıştığımız renk sıcaklığına eşit bir kelvin derecesinde lamba takarak veya lamba önüne filtre takarak bunu sağlayabiliriz. Akvaryum arkasına bir projektör koyarak oda fonuna, balıkların hareketini yansıtabilir ve bir efekt yapabiliriz.

Gaz Lambası, Gemici feneri; Gaz lambası veya içinde mum olan gemici fenerleri mumdan biraz daha fazla ışık verirler. Özellikle genel planlarda bir kişinin karanlıkta yürürken elinde hareketi ile güzel bir efekt alınabilir. Oda içinde yakılan bir kibrit ile ateşlenen fener içindeki mum fitili önce parlak büyük bir ışık verir, sonra bu ışık yavaşça sabit hale gelir. Bu efekti çekebilmek için dimmerli bir projektörden yararlanmak gerekir. Genel çekimlerde fener içine bir fener lambası monte ederek ışık şiddeti arttırılabilir. Yolcu isimli Başar SABUNCU’nun yönettiği flmde tren yolunda hareket eden bir drezin üzerinde asılı gaz lambasına araba lambası ve aküsü yardımı ile ışık şiddetini arttırmıştım.Şömine; Şömine ateşi ile aydınlanan bir odayı incelersek, ışık titremeler ile ve şiddeti yükselip – azalarak etrafa yayılır. Şömine yerde olduğundan yayılan ışığın gölgeleri fonda o cisimden daha büyük ve yukarıda oluşur. Ateşin büyüklüğü ile ışığın şiddeti ve rengi doğru orantılıdır. Evlerde kullanılan ortalama büyüklükteki bir şömineden 2800şK ışık etrafa yayılır. Işığın şiddeti ise bu ışıktan yaralanan cismin şömineye uzaklığı ile anlatılabilir. Şömineden gelen ışığın çekim yapmak için yetersiz olacağını varsayarak aynı açı mantığı ile bir veya birkaç projektörü çekimi yapılacak bölgelere vererek, ışığın şiddetini arttırıp çalışabiliriz. Karanlık bir odada şömine ışığının altında çekim yapılacaksa, oda içindeki diğer aydınlatma cihazlarına nazaran şömineden gelen ışığı biraz daha abartarak ve renk ısısının düşük olduğunu varsayarak daha sıcak renk tonları uygularız. İnsan ten rengini ve ortamdaki diğer renkleri biraz daha kızartarak sıcak renklerde çalışabiliriz. Şömine ateşinin özelliğinden ve titremesinden yola çıkarak bir projektör önüne koyulan flicker veya fan yardımı ile titreyen bir gobo ışığı titreterek uygulamamıza olanak verir.Sokak Lambaları; Sokaklarda kullanılan lambaların renk sıcaklıkları çok farklıdır ve bu lambalar altında geçen çekimlerde mutlaka kelvinmetre ile ölçüm yapılmalıdır. Genelde köylerde ve sokaklarda 2500w, caddelerde 5000w, meydanlarda ise 10000w gücünde sokak lambaları vardır. Bu ışık gücünün yüksekte oluşu ve tozlu – kirli olması şiddetini ciddi ölçülerde etkiler. Mümkünse sokak lambası yerine aynı mantıkta profesyonel projektörler kullanılmalıdır. Ancak sokağın tamamını kamera görüyorsa renk değerleri hesaplanarak ve filtre ile düzeltilerek çalışabilirizRenk Sıcaklığı; Karanlık bir oda içinde ısıtılan cismin rengi kızıldan maviye ve beyaza doğru bir değişime uğrar yani cimin sıcaklığı arttığında, mavi rengin tayf içerisindeki payı büyür, kırmızının payı azalır. Birim: Kelvin [K] Sıcak beyaz ışığa sahip bir akkor lamba 2700ºK değere sahipken, aynı güçteki bir gün ışığı lambasında 6000ºK renk sıcaklığı olmaktadır. Bir ışık kaynağının renk sıcaklığı, Planck’ın geometrik çizelgesi ile gösterilir.Güneş Işığı; Güneş içindeki atom parçalanmaları enerjiye dönüştüğünde, bu enerjinin bir kısmı da ışık olarak yayılır. Dünyamız için güneşten direk olarak gelen veya atmosferden, Ay’dan, dünya üzerinden yansıyan ışık, doğal ışık kaynağı olarak kabul edilir.Güneş ışığını prizmadan geçirdiğimizde altı renkten oluştuğunu görürüz. Güneşin merkezi 6000şK olarak ölçülmüştür fakat dünyadan güneşin merkezi 5100şK olarak ölçülür. Bunun nedeni atmosferdir.Güneşten gelen elektromanyetik radyasyon çeşitli dalga uzunluklarındadır. Güneşten gelen elektromanyetik radyasyonun % 50 si uzun dalga boyu, % 10 u ise kısa dalga boyundadır. Bunlardan bir kısmı atmosferden geçerken gaz molekülleri tarafından yansıtılır.Atmosferin üst kısmına çarpan ve dalga boyu 300 anstrom olan ışınlar burada yutulur.Diğer elektromanyetik radyasyon ise ; X ışınları 100 nm. Mor ötesi ( ultraviolet ) ışık 100 – 400 nm. Görülebilir ışık 380 – 720 nm. Kızıl ötesi ( infrared ) ışık 7000 – 10.000.000 mikron. Mikro Dalgalar 1000 – 1.000.000 mikron veya 0.1 – 100 cm. Orta ve Kısa Dalga Radyo sinyali 100 cm.Güneş ışığının 380 – 720 nanometre arasındaki bölümü insan gözü tarafından görülebilir. İnsan gözü üç ana renge karşı daha çok duyarlıdır. Yeşil, mavi ve kırmızı. Yeşil renk gözün en duyarlı olduğu ve en iyi gördüğü renktir.Görüntü alırken en çok kullanılan ucuz, zahmetsiz ışık şiddeti ve renk ısısı çekim yapmaya en elverişli doğal ışık kaynağıdır. Dünyanın dönüşü ile doğudan batıya doğru hareket eden bir ışık kaynağıdır. Dünyanın değişik bölgelerine değişik açılarla ışığı geldiğinden her bölgede değişik etkileri oluşmaktadır. Güney ve Kuzey kutup bölgelerine çok yatık bir açıyla veya atmosferden yansımalarla ışığı ulaştığından ısı etkisini kaybeder. Ekvator bölgesine ise ışığı en dik ve şiddetli şekilde etki eder. Dünya üzerindeki konumuna göre ülkemize güney cephesinden dik bir açıyla ışığı gelir. Bu nedenle dağların, binaların veya cisimlerin güney cepheleri aydınlık, kuzey cepheleri ise gölgede kalır. Güney Afrika’da ise bu durumun tersi görülür. Direk olarak çekimi yapılacak cisimlere ışığın temasında ve doğadan yansımalarla temasında değişik etkileri vardır. Bu nedenle çekimi yapılacak bölgeler önceden incelenip güneş ışığının en uygun olduğu mevsimlerde ve saatlerde çekim yapılmalıdır. Atmosferin bulutlarla kaplı olduğu zamanlarda güneş ışığı direk olarak yüzeye ulaşamaz, bulutlar bir diffision etkisi yaratır ve güneş ışığı dağılarak ve şiddeti azalarak yeryüzüne ulaşır. Bu sırada ışık ısısı yükselir, kırmızı renk azalır ve mavi renk hakim olur. Güneş ışığının gölgesi tek meydana geldiği halde bulutlu havalarda ışık her yönden eşit geldiğinden gölge oluşmaz veya birçok gölge oluşarak birbirinin etkisini azaltır. Güneşin doğuşu sırasında daha çok mavi renk, batışında ise kırmızı renk hakim olur. Kelvin derecesi ve ışık şiddeti çıldırmış gibi çok kısa sürelerde değişir. Bu nedenden güneş doğuş ve batışlarında çekim yapmak için çok kısa zaman vardır. Güneş doğduktan sonra ortalama 5700şK – 6500şK civarında, parçalı bulutlu havalarda 6500şK – 7500şK, Bulutlu havalarda ise 10000şK – 20000şK renk ısısına sahiptir. Güneş batarken kelvin derecesi 5000şK civarından çok kısa bir sürede 3000şK renk ısısına düşer. Güneş battıktan sonra sadece atmosfer üzerinden yansıması ile ışığı ulaşır ama bu yansıyan ışığın kelvin derecesi çok yüksektir ve atmosfer mavi hatta lacivert gibi görünür. Gündüz iç mekan çekimlerinde, pencere veya kapıdan içeri giren güneş ışığı ana ışık kaynağı olarak değerlendirilmelidir. Çok koyu veya gölgede kalan bölgelere gün ışığı projektörleri ile dolgu yapılarak çekim yapılır.Işık Teknikleri; Işık teknikleri, bu güne kadar incelenmeyen bir konu !… Bu güne kadar aldığım ışık kurslarında, okuduğum kitaplarda veya internet üzerinden eriştiğim bütün bilgilerde rastlamadığım bu konudan herhalde sadece ışık bölümü olan yabancı üniversitelerde ders olarak gösteriliyordur. Fakat yazılı kaynaklara geçmediği bir gerçek. Işık tekniklerini aslında film çalışmalarında görüyoruz veya en azından bilinçli olarak bu tekniklerin uygulandığı söylenmese bile bu konuda örnekler verebiliriz.Bir görüntü kaydedileceği zaman, ışığı kullanarak duygu ve psikolojik etkiler katmak istediğimizde önceden belirlediğimiz ve çalışma sonuna kadar uygulayacağımız bir ışık tekniği kararlaştırır ve uygularız. Bu karar Yönetmenin isteği doğrultusunda senaryo ve senaryoda geçen mekanların durumuna göre, Görüntü yönetmeni, Işık yönetmeni, Sanat yönetmeni ve mevcut bulunan ışık malzemelerinin teknik özelliklerine göre reji toplantısı sırasında belirlenir.

Bilim Kurgu Tekniği : Bilim kurgu filmlerinde sıkça rastlanılan ışık yapım tekniğidir. Çekim sırasında ışık kaynaklarının yeri belli değildir. ışığın nereden geldiği, neden sert veya yumuşak olduğu belli değildir.Parlayan ve geometrik desenler şeklinde verilen fon ışıkları, ışık efekt cihazları, neon lambalar, laser ışığı ve araba farları kullanılabilir. Sis makinası ile ışık ve hüzmeleri ortaya çıkarılarak değişik efektler yapılır. Renkli ışıklar insan yüzünü aydınlatmada kullanılabilir.Belli bir renk baz alınarak o renk etrafında ve tonlarında ışıkları kullanıp, seyirci üzerinde psikolojik etkiler yaratılır. Birkaç örnek ile bu bilgileri düşüncelerinizde pekiştirmek gerekirse ; Alien filmi bilim kurgu tekniğine iyi bir örnektir. Bir gezegenden haber alınamaz ve araştırma ekibi kurulur. Gezegende hiç bir şey çalışmamaktadır. ( Ama çekim yapmak için ışığa ihtiyaç var ) Kapı açıldığında sadece kırmızı alarm ışıkları yanmaktadır ve madenci kaskı gibi bir kask takan araştırmacıların bu kask üzerindeki lambaları etrafı görmelerine yarar. Filmin artık seyircinin heyecanlandığı ve dikkatinin başka konulara çekildiğinde ise nereden geldiği belli olmayan ışıklar ile ortalık aydınlanır. Bu ışık tekniğinde en sevdiğim nokta seyircinin görmesi gereken konulara ışık yapıp, seyirciye göstermek istemediğimiz konuları karanlıkta bırakmanın özgürlüğüdür. Terminatör filminde, terminatöre yapılan makyaj falsolarının ortaya çıkmaması için filmin sonuna kadar karanlıkta kaldığını hatırlarsınız.

Drama Tekniği: Genelde bütün filmlerde uygulanan temel ışık tekniğidir. Doğal olarak ortamda bulunması gereken ışık, filmin teknik özelliklerine göre takviye edilerek uygulanır. Kapalı mekanlardaki gündüz çalışmalarıda, Mekan içindeki pencere ve kapılar kullanılır, buradan içeri giren ışığın yansıdığı düşünülerek diğer açılar yumuşak ışık ile takviye edilir. Gece geçen kapalı mekan çalışmalarında ise mekanda doğal olarak bulunan ışık kaynağından yararlanılarak, çekimi yapılacak bölüme projektörler ile ışık yapılır.Silüet Tekniği :Konunun karanlıkta bırakılarak sadece fona ışık verip, konunun genel hatları ve kenar çizgileriyle gölge gibi görünmesine silüet denilir.Bu durum ışık tekniği olarak kullanılabilir. Geri ışığı veya kontur ışık her zaman ve her mekanda uygulanamaz, özellikle dramalarda kameranın gördüğü mekanda, çekimi yapılacak kişi veya konunun arkasında ışık verebilecek bir kaynak yoksa ve normalde ışık kaynağı olmayan bir alandan geri ışığı geliyorsa bu profesyonel bir seyirci tarafından yadırganacaktır. Bu durumda konuyu fondan ayırmak amacıyla konunun arkasında bulunan duvara, tabloya, çiçeğe veya bir objeye ışık vererek derinlik yaratılabilir. Böylece fazla ışık verilmeyen ve karanlıktaki konu ortaya çıkarılmış olur.

Aydınlatma Tekniği: Senaryonun elverdiği ve dramatik özelliği olmayan, yönetmenin ışığı özellikle kullanarak seyirciye bir psikolojik etki vermeyeceği, oyuncuların mimik ve hareketleri ile seyirciye bir duyguyu anlatacağı eğlence, komedi, kısa gag’lar, durum komedisi veya pandomim gibi çalışmalarda aydınlatma tekniği kullanılır. Aydınlatmadan kasıt aslında çok fazla hareket eden, her tarafa dönen ve bir kaç açıdan birden yapılan hareketlerin kaydedileceği durumlarda, çok sert gölgelerin istenmediği oturumlar, röportajlar gibi çalışmalarda yapılan ışıktır. Bir senaryoya bağlı kalarak ve bir teknik kullanarak ışık yapmanın zaman ve maddi kaybı, aydınlatma tekniğinde en aza indirilir. Pembe diziler gibi kısa sürede çekimlerinin bitmesi gerektiği çalışmalarda aydınlatma tekniği kullanılmaktadır.Havuz Tekniği : Aydınlatma tekniğinin stüdyoda kullanılan en basit çeşidi havuz tekniğidir.Konu veya konuların etrafında, uygun açıyla ve belirli aralıklarda bir daire oluşturacak şekilde konulan yumuşak ışık veren projektörler ile yapılan ışık tekniğidir. Bu sayede bir kişinin geri ışığı diğerinin yüzüne veya dolgu ışığı olarak ortamdaki diğer konulara verilerek hem yüksek bir ışık şiddeti, hem de her ışık kaynağının gölgesini diğer ışık kaynağından gelen gölgeyi yumuşatacağından gölgesiz bir aydınlatma sağlanır.Rembrand Işığı; Bu gün kullanılan modern ışık tekniklerinde sıkça adı geçen Rembrand tekniğini ışığı kontrol eden ve yapan meslek grupları haricinde yönetmenlerin de bilmesi gerekir. Rembrand ışığında oluşan o mükemmel görüntü kolay uygulanabilir ışık yapımı sayesinde bugün bir çok ünlü filmde ve ödüllü fotografta kullanılmaktadır.Rembrand 1662 – 1692 yılları arasında yaşayan Hollandalı ressamdır. Genelde portre ve dahili mekanlar çalışmıştır. Yaşadığı dönemleri ve tarihsel olayları resimlerinde tasvir etmiştir. Din ile ilgili bir çok olayı resimlemiştir. Rembrand’ın kullandığı teknik ve yorumu eserlerini paha biçilemez duruma getirmiştir.Belshazzar isimli tabloyu incelediğimizde ışığın sağ duvardaki kutsal yazıdan geldiğini ve sola doğru giderek zayıfladığını görürüz. Işık mum ışığı veya gaz kandillerinden daha şiddetlidir. Kelvin derecesi düşüktür. Beyazlar ve diğer renkler bu nedenle kızıl veya turuncu tonlardadır. Ters açıdaki yumuşak belirsiz ışık ise sadece yansımalardan kaynaklanmaktadır. ( Resimlerin hepsi büyütülebilir. ) Samson isimli tabloda ışık mağara dışından gelmektedir. Bu nedenle diğer açıdaki her şey karanlık veya loştur. Tablo solundaki eli mızraklı savaşçının hatları siluet tekniği kullanılarak ortaya çıkarılmıştır. Işık mağara ağzından diplere doğru azalmaktadır. Rembrand’ın bir başka tablosu olan Artemis yine tek ışık kaynağı ile yapılmıştır. Işığın parladığı yerlerden gölgelere olan açısına baktığımızda odanın yüksek bir yerinden tahmini 60º soldan geldiğini fark edebiliriz. Yine gaz lambası veya mum ışığı baz alınarak düşük bir renk ısısı kullanılmıştır. 1626 yılında yapılan Konçerto isimli tabloda odaya gelen ışık soldaki tablo üzerinden ve çizgi şeklindeki izleri takip ederek bir pencereden geldiği tahmin edilebilir. Güneş ışığının direk olarak geldiği yerler parlaktır.Kutsal aile isimli tabloda ışık kaynağı güneştir ve pencereden odaya süzülmektedir. Pencerenin açık bölümünden çok diğer kapalı bölümünden camda filtre edilmiş bir ışık insanların üzerine düşmektedir. Gökyüzünün açık mavi oluşu gündüz olduğunu gösterse de sanki güneş batıyormuş gibi düşük bir renk ısısı kullanılmıştır. Işık kaynağı sadece güneştir.Oda içine pencereden gelen güneş ışığı hakimdir ve giderek ters açıda zayıflamaktadır. Sağ taraftaki şömineden gelen ışık sadece şömine başındaki kişinin yüzünü aydınlatmakta ve bu kişi gövdesi tarafından odanın diğer bölgelerine gitmesi engellenmektedir. Pencereden gelen ışığın kuvveti görülmektedir. Abraham and Isaac isimli tabloda ışık yine tek kaynaktan gelmektedir. İbrahim’in oğlunun üzerinde ışığın parlak olması konunun en dikkat edilmesi gereken yerini göstermektedir. Yansıyan ışıklar dolgu yapmaktadır. Bu tablo da çok cesaretli bir ışık ile yapılmış. Havadaki ellerin arkasına saklanan ışık kaynağı odanın diğer bölümünü loş bırakmıştır. Sol üstten gelen ışık kafa gölgesini kitap üzerine düşürmüş. Kitap en açık renkli obje olduğundan parlak. Kitaptan yansıyan ışık yüzü aydınlatıyor. Keskin gölgeler resme derinlik vermiş. Yine ışığın sol üst açıdan ve yukarıdan geldiğini görüyoruz. Işık sol üstten geliyor. Tek ışık kaynağı kullanılmış. Kafa gölgesi çok iyi bir derinlik yaratmış. Gölgelerin bu kadar belli olmasının nedeni elbisenin açık renk olması. Yüzün diğer tarafı ise oldukça loş kalmış. Yine tek ışık kaynağı ve sol alt açıdan geliyor. Bu nedenden kafa ve vücudun üst bölümünün gölgesi arkasında bulunan ağacın üzerine gövdeden daha büyük olarak düşmüş. Işığın geldiği açının tersinde kalan objeler ise oldukça loş. Oldman isimli bu tabloda ise ışık yine tek bir kaynaktan vücuda düştüğü halde fon üzerine başka bir ışık kaynağından gelen bir fon ışığı kullanılmış. Sanki Rembrand bu tabloyu çizmemiş sananlar vücut ve kafa üzerinde ışığı incelerlerse aynı elden çıktığını anlayacaklardır.Rembrand’ın bu tablolarından çıkaracağımız sonuç ise tek ışık kaynağı kullanılarak eserlerinin yapıldığı gerçeğidir. Hemen bütün eserlerinde düşük bir renk ısısı kullanılmıştır. Bu çok normaldir. Çünkü Rembrand’ın yaşadığı dünyada gece ve gündüz karanlık yerlerin aydınlatılmasında kullanılan ışık kaynağı düşük bir renk ısısı veriyordu. Bu nedenle insanlar kızıla yakın bir turuncu renge alışmışlardı. Hatta sanatçıların düşük renk ısılarında çalıştıkları da söylenebilir. Gerçeğe en yakın renk tonlamaları Rembrand tarafından çalışılmıştı.Özellikle portre çalışmalarında tek ışık kaynağının kullanılması insan yüzüne ayrı bir anlam kazandırıyordu. Yüzün bir yanının loş bırakılması derinlik sağlıyor ve ifade kazandırıyor. Bu loşluk sanatçının tercihi doğrultusunda açık veya daha karanlık tonlarda olabiliyor. İnsan anotomisinden kaynaklanan kafa yapısının küreye yakın olması bir küreyi nasıl üç boyutlu olarak ortaya çıkarırız? sorusunu sanatçıların sormasına neden olur. Tablo, grafik, fotograf ve kamera çalışmalarında oluşturulan görüntünün iki boyutlu olmasının dayanılmaz hafifliği her zaman sorgulanmıştır. Derinlik ve üç boyut ise sadece ışık ile oluşturulabilir.Rembrand ışığı bu gün ışık öğretilen eğitim merkezlerinde ders olarak okutulmaktadır. Benim bu konuda BBC’den aldığım bir kursta Rembrand ışığı konusu işlenmiş ve Rembrand’ın bazı eserlerindeki insan portresi baz alınıp bir model kullanılarak kamera ile çalışılıp, monitörden kontrol edilerek bire bir yapmamız istenmişti.Özellikle Rembrand tekniği, arşiv değeri olan röportajlarda, belgesel çalışmalarındaki portrelerde, stüdyo çalışmalarında spikerlere, sunuculara, fotograf çalışmalarında ve sinema filmlerinde kullanıldığında çalışmayı ödüllü bir esere dönüştürecek ve karakter kazandıracaktır.Işık yönetmeni ve görüntü yönetmeni bu konuda ısrar etmeli ve özellikle acemi yönetmenler ile konuşarak, gerekirse bir gösteri yaparak onları cesaretlendirmelidirler. Düz gölgesiz bir aydınlatma ile Rembrand ışığı arasındaki fark anlaşılmalı ve uygulanmalıdır.Portre Çalışmalarında Işık ve Işık analizi Bir insan vücudu üzerinde özellikle portresinde ışık yaparken oluşturulmak istenen psikolojik etkileri göz önüne almamız gerekir. Aksi takdirde sadece tesadüfler ile etkili bir görüntü alınabilir. Sıradan bir ışık altında görüntüsü alınacak kişinin mimik ve hareketleri ancak durum etkisi yaratır. İki boyutlu bir fotograf, film karesi, tv ekranındaki görüntü yerine ışık ile üç boyut yaratarak daha etkileyici bir görüntü alabiliriz. Projektörlerin yerlerini ve yüksekliklerini değiştirerek deneme yanılma yöntemiyle sonuca ulaşabileceğimiz gibi, daha önceden kazanılan deneyimlerin getirdiği rahatlıkla çok daha doğru sonuçları kısa zamanda almak mümkündür.Önce çalışacağımız kişiyi ve görüntüyü analiz edelim. Omuzlarına kadar düşen dalgalı saçları var. Saçlarının ucu yukarı doğru kıvrılmış durumda. Koyu renkli bir saç örneği. Boğazlı beyaz bir kazak. Açık renk bir manto. Manto yakaları gövdeden ayrı kanat gibi duruyor. Yumuşak yüz hatları, Normal burun ve göz fazla çukurlu değil. Çene yuvarlak ve küçük. Ağız kapalı. Yüzde yara veya saklanması gereken kötü bir leke yok. Çok problemsiz bir görüntü aslında.Sol üst açıdan verilen sert ışık kafanın gölgesini fona düşürmüş. Yakaların gölgesi ve yüzün sağ alt tarafının karanlıkta kalması derinlik yaratmış. Sol taraftaki gölge çok koyu olduğu için saç detayları ve sol taraftaki derinlik yok olmuş. Elbise üzerinde kıvrımların gölgelendirilmesi derinlik oluşturmuş. Gövdenin sol yanından fakat neredeyse arkadan güçlü bir ışık verilmiş. Bunu manto yakasındaki ve kıvrımlardaki gölge açılarından anladım. Bu gölgeler çok dik ve yandan gelen bir ışık kaynağından olabilir. Burun gölgesi yüzün sağ tarafına düşmüş. Çene gölgesi de sağ yaka üzerinde. Açık renk fona yüze gelen ışıktan daha az bir ışık yapılmış ve bu sayede gövdenin çerçevesi ortaya çıkmış. Gövdenin üzerinden hatta hemen hemen tam tepeden güçlü bir ışık kaynağı uygulanmış. Saç parlamış. Çene gölgesi boyuna düşmüş ve uzamış. Işık kaynağının dikliğinden manto üzerindeki detaylardan enine olanların sert gölgeleri aşağı sarkarken, boyuna detaylar ve kıvrımlarda derinlik kaybolmuş. Fona yüzdeki ışığa yakın kuvvetli bir ışık uygulanmış ve manto omuzlarındaki çerçeve yok olmuş. Aşırı kontrast var.Sol alt açıdan kepenk veya gobo ile kontrol edilen huzme şeklinde lokal bir ışık 45º açı ile yüze doğru verilmiş. Bu nedenle mantoda çizgi şeklinde parçalı bir ışık oluşmuş. Işığın geldiği açıdaki yaka alttan aydınlanırken gölgesi boğazlı kazak üzerine düşmüş. Yüzün alt kısımları aydınlanıp üstü koyu kalmış aynı durum saçlarda var. Burun, dudak ve yanak gölgeleri yukarı doğru uzamış. Gözlerin bakışı negatif anlam kazanmış. Sadece kafanın sağ arkasından uygulanan yumuşak ve yüz ışığından çok düşük bir fon ışığı saçın sağ bölümünü ortaya çıkarmış. Aynı durum solda görünmediğinden saç fona yapışmış, detayları kaybolmuş. Burada soldan kafanın arkasından tepeden dik bir açıyla tek bir güçlü ışık uygulanmış. Bu sert ışığın etkisiyle tüm enine çıkıntıların gölgesi aşağı uzayarak koyu bir detay oluşturmuş. Göz çukurları karanlık ve detayları yok. Gözler görünmüyor. Burun gölgesi aşağı doru uzamış ve burun hakkında bilgi vermiyor. Saçın üst kısmı parlarken gölgesi alt kısımlara düşmüş. Fon ışığı çok parlak gövdenin çerçevesi ortaya çıkmış. Boğazlı beyaz kazak hakkında bilgi yok. Tüm detayları kaybolmuş. Yaka üçgeninde bir belirsizlik oluşmuş. Gövdenin 90º sol tarafından ve 45º yukarı açıdan güçlü bir ışık kaynağı tüm çıkıntıların gölgelerini sağ tarafa düşürmüş. Yüzün solu aydınlanırken sağ tarafı tam karanlıkta. Fona uygulanan yüz ışığının dörtte biri kadar bir ışık sağ taraftan itibaren giderek azalan degrede bir fon yaratmış. Bu saç ve gövde çerçevenin ortaya çıkmasına ve fona yapışmamasına neden olmuş. Üzüntülü, duygusal bir ifade elde edilmiş. Gövdenin sol yanından fakat neredeyse arkadan yumuşak bir ışık verilmiş. Bunu manto yakasındaki ve kıvrımlardaki gölge açılarından anladım. Bu gölgeler çok dik ve yandan gelen bir ışık kaynağından olabilir. Burun gölgesi yüzün sağ tarafına düşmüş. Çene gölgesi de sağ yaka üzerinde. Açık renk fona yüze gelen ışıktan daha az bir ışık yapılmış ve bu sayede gövdenin çerçevesi ortaya çıkmış. Kamera üzerinden çok sert bir ışık kaynağı manto ve yüzdeki detayları yok edecek kadar fazla gelmiş. Biz bu ışığın patladığını da söyleyebiliriz. Fon ışığı çok düşük kalmış ve çerçeveyi ortaya çıkarmış. Aşırı kontrast var.Kamera üzerinden dik bir açıyla yumuşak bir ışık kaynağı uygulanmış. Bu ışık kaynağının güçsüzlüğü loş bir görüntü oluşturmuş. Gölgeler detay kazandırmış. Sol alttan lokal olarak uygulanan fon ışığı yüz ışığına eşit sayılır. Sağ tarafa uygulanmadığı için saç ve gövde çerçevesi fona yapışmış.Gövdenin sol arkasından oldukça yumuşak bir ışık kaynağı etkileri gözleniyor. Sağ arkadan uygulanan geri ışığı lokal sol tarafa uygulanmamış ve sert. Bu nedenle saçın sağ tarafı ve sağ omuz parlamış. Fon ışığı homojen ve yüz ışığından daha az. Gövdenin sol yanından fakat neredeyse arkadan yumuşak bir ışık verilmiş. Bütün gölgeler çok dik ve yandan bir ışık kaynağından gelmiş. Burun gölgesi yüzün sağ tarafına düşmüş. Çene gölgesi de sağ yaka üzerinde. Açık renk fona yüze gelen ışıktan daha az bir ışık yapılmış ve bu sayede gövdenin çerçevesi ortaya çıkmış. Geri ışığı kuvvetli bir ışık kaynağı tarafından geliyor. Saç ve omuzlar parlamış. Kamera sağından yumuşak bir ışık kaynağı yüzü aydınlatırken sol taraftan verilmeyen bir ışık nedeniyle gölgeli bir görüntü oluşmuş. Sağ arkadan sert bir geri ışığı saçı ve omuzları parlatmış. Fona uygulanan ışık yüz ışığının üçte biri kadar ve homojen dağılmış. Işık EtkileriIşık yaparken istenilen etkinin yaratılabilmesi için, doğadaki ışığın ve daha önceki uygulamaların iyi gözlemlenerek analiz edilmesi ve mesela bir resmi incelerken ışık kaynaklarının nereden ve hangi açıdan tatbik edildiğini keşfetmek yararlı olacaktır. Bir manken üzerinde ışığı değişik açılardan tatbik ederek etkilerini deneysel olarak inceleyebiliriz. Sonuçta oluşan resmi ışık açısından inceleyerek psikolojik etkilerini araştırmak ve tartışmak, uygulamalar sırasında bize en doğru etkileri kısa sürede vermemizi sağlar.Yüze sağdan ve soldan 90º açıyla verilen iki projektörden gelen ışıklar saçların gölgesini yüze düşürmüş. Kabarık saçlı kişilerde bu gölge daha fazla olacaktır. Kişinin başını döndürmesi ile yüze gelen ışık dik bir açı kazanıp burunda da gölgelere yol açacak, diğer ışık ise geri ışığı gibi saçları aydınlatırken aynı zamanda yanağa düşen ışık istenmeyen parlamalara neden olabilir. Kamera sol yanından fazla güçlü olmayan yumuşak bir ışık ve kafanın sol arkasından 45º bir açıyla yukarıdan başka bir ışık uygulanmış. Yüzün sağ tarafı loş bırakılmış. Arkadan verilen ışık yüzde ve burunda bir parlamaya neden olmuş. Kamera açısından ancak 45º yukarıdan sert ve kamera sol yanından yumuşak iki ışık uygulanmış. Yukarıdan gelen ışık burun gölgesinin aşağı düşmesine neden olmuş. Göz çukurları karanlıkta kalmış ve yüzde yorgun bir ifadeye neden olmuş. Sadece kafanın solundan verilen tek bir ışık kaynağı yüzün bir tarafını karanlıkta bırakmış. Burun gölgesi neredeyse yüzün diğer bölümünü kaplamış. Işığın tatbik edildiği açı itibarıyla saç gölgesi yüze düşmüş. Burada soldan kafanın arkasından 45º açı ile tepeden diğeri aynı açıyla aşağıdan iki ışık kaynağı, önden ise kameranın sağından yumuşak bir ışık kaynağı kullanılmış. Tepeden dik açıyla gelen ışık saç gölgesinin aşağı doğru uzamasına neden olmuş. Kafanın sol arkasından uygulanan ışık saç gölgesine ve alında parlamaya neden olurken yanağın alt tarafı karanlıkta kalmış. Sol göz çukuru kısmen gölgeli kalırken kirpiğin gölgesi aşağı doğru düşmüş. Arka alttan verilen ışık sağ yanağın alt tarafını ve saçı parlatmış. Önden kamera yanından verilen ışığın etkisiyle burnun gölgesi uzayarak düşmüş. Diğer ışıkların sert gölgeleri yumuşamış. Kafanın gerisinden verilen ışıkların etkisiyle saç parlamış, sağ taraftaki projektörden gelen ışığın etkisiyle sağ yanak üzerine saçın gölgesi düşmüş, saça rağmen ışık yanağı parlatmış. Sol yandan verilen yumuşak ışık kafanın sol tarafını aydınlatsa da yüz kısmen karanlıkta kaldığından silüet etkisi gözlenmekte. Arkadan verilen ışık yüzde ve burunda bir parlamaya neden olmuş. Kamera yanından üst açıdan verilen ışık burun gölgesinin aşağı düşmesine yol açmış, göz çukurlarını gölgelendirmiş. Sağ taraftaki saç gölgesi yüze düşmüş.Kamera sol yanından fazla güçlü olmayan yumuşak bir ışık ve kafanın sol arkasından 45º bir açıyla yukarıdan başka bir ışık uygulanmış. Yüzün sağ tarafı loş bırakılmış. Arkadan verilen ışık yüzde ve burunda bir parlamaya neden olmuş. Kamera sağ yanından güçlü fakat difizyon filtre ile kontrol edilen bir projektör ışığı yüzü ikiye ayırarak üst bölümü gölgede bırakmış. Bu ışık üst açıdan verildiği için burun gölgesi aşağı düşmüş. Difizyondan geçen ışık yüzün üst bölümünü çok yumuşak olarak aydınlatmış ve tam karanlıkta kalmasını önlemiş. Kafanın gerisinden soldan verilen geri ışığı saçı aydınlatmış. Kamera sağ yanından güçlü fakat yuvarlak delikli difizyon gobo ile kontrol edilen bir projektör ışığı yüze parçalı bir ışık uygulayarak bazı bölgelere oval olarak düşmüş bazı bölgeleri gölgede bırakmış. Bu ışık üst açıdan verildiği için burun gölgesi aşağı düşmüş. Difizyondan geçen ışık yüzün oval ışığın düşmediği bölümlerini yumuşak olarak aydınlatmış ve tam karanlıkta kalmasını önlemiş. Kafanın gerisinden soldan verilen geri ışığı saçı aydınlatmış. Kamera sağ yanından üst açıdan uygulanan güçlü ışık kepenk veya gobo ile kontrol edilerek yüzün sol bölümünü oval olarak aydınlatmış diğer bölümler ise difizyon veya başka bir ışık kaynağı olmadığı için gölgede kalmış. Burun gölgesinin en sert durumu gözleniyor, nedeni burun gölgesini yumuşatacak başka bir kaynak yok. Kamera sol yanından güçlü bir ışık ve kafanın sol arkasından 45º bir açıyla yukarıdan başka bir ışık uygulanmış. Yüzün sağ tarafı gölgede bırakılmış. Arkadan verilen ışık saçı parlatmış. Sol göz çukuru ışık ile dolduğundan detayları yok olmuş. Sağ göz çukuruna yatay açıyla gelen ışık derinliği ve detayları ortaya çıkarmış. Kamera yanından fazla güçlü olmayan yumuşak üst açıdan uygulanmış. Burun gölgesi düşse bile yüzde derinlik ve üç boyut kalmamış detaylar okunmuyor. Başka bir ışık kafanın sol arkasından 45º bir açıyla yukarıdan geri ışığı olarak uygulanmış. Kamera sağ yanından güçlü bir ışık alt açıdan uygulanmış ve burun gölgesinin ters açıda uzamasına neden olmuş. Aşağıdan yukarıya doğru detaylar yok olmuş hatta sağ alt dudak, ağız ve çenede ışık patlamış. Göz çukurları gölgede kalmış. Kirpiklerin gölgesi uzamış. Geri ışığı yapılmış. Kamera sağ yanından fazla güçlü olmayan yumuşak bir ışık ve kafanın sağ arkasından 45º bir açıyla yukarıdan başka bir ışık uygulanmış. Yüzün sol tarafında oluşan sert gölgeler kamera açısından verilen güçsüz bir ışıkla yumuşatılmış. Sol taraftan güçlü bir ışık kamera ve kafaya göre fazla açılı olmamasına rağmen bazı gölgelere neden olmuş. Yüzdeki girintiler ve çıkıntılar daha belirgin hale gelirken bu ışığın oluşturduğu aşırı gölgeleri engellemek amacıyla yumuşak bir ışık kaynağı yine kamera açısından yüze uygulanmış.Kamera sol yanından 90º açıyla fazla güçlü olmayan yumuşak bir ışık uygulanmış. Kafanın sol ve yüzün sol tarafı aydınlanırken diğer taraf karanlıkta kalmış. Çıkıntıların tamamının gölgesi uzayarak diğer tarafa düşmüş.Başın sağ ve sol tarafından aynı güçte iki projektör eşit açıyla uygulanmış. Saç gölgeleri yüze düşmüş. Yüzdeki girinti ve çıkıntıların tepe ve alt noktalırı gölgede kalmış ve diğer yanlarında parlamalar ile yahsımalar oluşmuş. Kamera sol yanından fakat alt açıdan fazla güçlü olmayan yumuşak bir ışık ve kafanın sol arkasından 45º bir açıyla yukarıdan başka bir ışık uygulanmış. Yüzün sağ tarafı loş bırakılmış. Arkadan verilen ışık yüzde ve burunda bir parlamaya neden olmuş.

Gölge: Gölgeden korkmak yerine onu kontrol ederek faydalarından istifade etmek gerekir. Sinema perdesi ve televizyon ekranı iki boyutludur ve derinlik, üçüncü boyut sanal olarak gölge olmadan elde edilemez. Gölge cisimlerin fiziksel özelliklerini ortaya çıkarır ve bir anlam kazandırır. İnsan yüzü de buna dahildir. Gölgesiz bir yüz ifadesizdir. Aslında ışık yapmak demek kontrollü gölgeler yaratmak demektir.Gölge, Bir nesneye ışık kaynağından yayılan ışık çarptığında, nesnenin aydınlanan yüzünün tersinde oluşan karanlığa gölge denir. Işık nesneye çarparak ileri gidemez. Tabii nesne şeffaf değilse. Fakat nesnenin etrafından sonsuza doğru ileriye doğru gidecektir. Eğer nesneye çarpan ve ışık duvar gibi başka bir engele çarptığında burayı aydınlatacak, fakat nesneden geçemediği için nesnenin izdüşümünde koyu bir ortam oluşacaktır. Bu koyuluğu gölge denir.Resim dilinde genellikle koyu bir rengin gittikçe açılarak bir kabartma etkisi yaratmak için kullanılması anlamında kullanılır. Bir yanı aydınlık olan kürenin, öteki yanına doğru gittikçe koyulaşması durumuna gölgelenme denir.Gölge, yarı gölge ve düşen gölge olarak üçe ayrılır. Gölge (ombra) bir nesnenin kendi üstünde yarattığı koyuluktur. Küre örneğindeki gibi. Karanlık bölüm gölge ( penumbra ) olarak adlandırılır. Yarı gölge ( mezz ombra ) aydınlıkla gölge arasında kalan ve nesnenin yuvarlaklığına göre ışığın azaldığı yarı karanlık bölümdür. Düşen gölge ( shattimento ) ise çizilen nesnenin yere yaydığı gölgedir…

Gölgenin Faydaları; İnsan beyninde oluşan görüntü içindeki nesneler hakkında daha fazla bilgi vererek görüntü – beyin – psikoloji ilişkisine yardımcı olmak gölgenin en büyük faydasıdır. Gölge yardımıyla nesneleri boyutlandırmak Sadece ışık vererek aydınlatılmış bir nesne yerine ışık yapılarak üzerinde belirli gölgeler yaratılmış nesneler, kontrollü gölgelerle derinlik kazanır.Gölge yardımıyla saklamak Makyaj yardımıyla doğada olmayan karakterler yaratıldığında pırıl pırıl bir aydınlatmada seyirciyi etkilemek, ve makyajın hatalarını gizlemek olanaksızdır. Makyaj yardımıyla yapılan yara izleri veya plastik malzeme biraz gölgede bırakılarak saklanır. Oyuncunun yüzündeki bazı morluk veya yaralar da gölgede bırakılarak seyirciden gizlenebilir. Terminatör isimli filmde makyaj 8 saat sürdüğü halde seyircinin etkilenmesi için yüz hep gölgede bırakılmıştı.Çekim yapılan mekandaki seyirciye gösterilmek istenmeyen nesneler veya bölgeler gölgede bırakılarak saklanır. Böylece konuyla ilgisi olmayan nesneleri çerçeveden yok etmiş oluruz.Gölge yardımıyla korkutmak Normalde boyutları bilinen canlıların, nesnelerin gölgeleri uzatılarak, büyütülerek iri ve deforme edilmiş biçimlerde görüntüsü insanı daha çok etkiler. Yürüyen bir insanın arkasından yaklaşan eli bıçaklı birisi yerine gölgesi daha korkunç bir etki yaratır. Aynı zamanda bıçaklı kişinin kimliğini sakladığından seyirciye sürprizler hazırlanabilir.Sürprizler yaratmak Yürüyen bir insanın arkasından yaklaşan eli bıçaklı birisi yerine gölgesi, bıçaklı kişinin kimliğini sakladığından seyirciye sürpriz olacaktır.

Gölgenin Teknik Etkileri: Gölge, sanatçının çalıştığı eser üzerinde bazı teknik etkilere neden olur. Fotografcının ve Film kameramanının film karesini veya çerçevesini de buna katabiliriz. Çekim yapılacak mekana ışık yapıldıktan sonra oyuncuların veya konunun hareketleri çerçevemizde olmaması kadar büyük karanlık bölgelere neden olabilir. Gölgenin uzayarak karaltının büyümesi çerçeve içinde görünmesi gereken konuları da örtebilir.Gölgeler yaratarak ışık yapmak aslında zordur ve zaman gerektirir. Her senaryoda gölge yaratarak sanatsal çalışmalar yapmaya gerek yoktur. Teknik olarak bazı mekanlara da gölge yapmaya imkan da olmayabilir.Fotografcının filmin ışığa duyarlılığını, kameramanın kontrastlık, parlaklık oranlarını ve ressamın resim üzerine düşen ışığın az olabileceğini düşünerek, gölgelerin çerçeve içinde yaratacağı koyuluğun çerçeve bütününde dikkat çekeceğini planlaması gerekir. Aynı durum parlaklık için de geçerlidir ve bu bölgeler daha çok dikkat çekecektir.
Gölge Resim; İnsan gözü hızla geçen hareketlerde nesneyi tam olarak algılayamazsa da rengini ve boyutunu beyninde oluşturabilir. İnsan gözü aynı yönde hareket eden ikinci bir gölge nesneyi fark eder fakat bu 10ms sonra olur. Bu beyinde oluşturulan resme gölge resim denir.

Gölge Tiyatrosu / Oyunu, Yüzyıllardır geleneksel olarak yapılan ve günümüze kadar gelen bir tiyatro çeşidi olarak gölge tiyatrosu veya gölge oyunu dünyanın çeşitli bölgelerinde yapılmaktadır. Özellikle Türkiye, Yunanistan, İran, Tayvan, Endonezya, Çin ve Tayland’da oynanan gölge oyunları dünyaca ünlüdür.Teknik olarak genelde benzerlikler göstermekle birlikte karakterler arasında da benzerlikler bulunmaktadır. Basit bir tekniği vardır. Beyaz kumaş bir perde arkasından verilen ışık, çubuklar takılarak uzuvları hareket ettirilen perdeye yaklaşınca gölgesinin arka taraftan görüldüğü hatta üzerindeki renklerin ve ayrıntıların ortaya çıktığı hayvan derisinden yapılan maketlerden ibarettir.Genellikle devrin güncel olayları alaya alındığı komedi veya efsanelerin yorumlandığı dramlardır. Tiyatroyu uygulayan kişi olan usta, güncel olayları ve esprileri katarak seyirci çeker. Basit enstrümanların kullanıldığı canlı müzik ve efektler yardımıyla oyun izleyiciye sunulur. Cinsellikten, aşk, politika ve ekonomiye kadar bir çok konu işlendiği gözlemlenmiştir.Genelde çocukların ilgi odağı haline gelse de metinler ağır taşlamalarla ve esprilerle doludur. Gölge tiyatrosu bir çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de festival şeklinde örneklerini ve uygulamalarını izleme imkanı verir.

Gölgenin Psikolojik Etkileri;İnsan gözü veya kamera görüntüyü oluştururken belirli bir miktar ışık gerekmektedir. Nesneleri görmek ise o nesne hakkında yeterli bilgi vermez. İnsan beyni daha önce ölçülerini bildiği nesneleri üç boyutlu gibi düşünebilir. Fakat kamera veya fotograf makinesinin aynı yeteneği yoktur. Oluşan görüntü ve aktarılış biçimi fotograf kartı, sinema perdesi veya televizyon ekranı iki boyutludur. Bu yüzden sadece ışık o nesnenin görüntüsünü görmek için yeterli olsa bile hakkında bilgi vermez. Boyutları yani yükseklik, genişlik ve derinliğini oluşturmak için sadece o nesneyi aydınlatmak yeterli olmayacaktır.Nesnelerin özellikle derinliği hakkında bilgi vermek için gölge kullanılmalıdır. Uygun açılardan nesne aydınlatıldığında nesne üzerindeki ışık gölge ilişkisi boyut ölçülerinin beyinde oluşmasına yardımcı olacaktır. Pekiyi neden bu gereklidir açıklamasını yaparsak şöyle bir sonuç ortaya çıkarabiliriz. İnsan hızla akan görüntüler içinde en çok belirsizliklerden rahatsız olur. Ölçüleri belli olmayan veya çok aydınlık, çok karanlık nesneleri devamlı olarak karşısında görünce konuya olan ilgisi dağılır. Başka hislere kapılır, hayal dünyasında bilinç altı görüntüler oluşmaya başlar. Bu durum fotograf karesi veya filmden, hatta spikerin okuduğu haberden onu uzaklaştırır. Böylece aktarılmak istenen duygu ve düşünceden de uzaklaştığından yönetmen veya fotografçı başarısız olur.

Gölgenin Sanatsal Etkileri; Gölge sanata yaratıcılık katan bir unsur olarak görülmektedir. Yüzyıllar önce yapılan sanat eserlerinden günümüze gelindiğinde yapılan incelemelerde gölgenin daha fazla kullanıldığı gözlemlenmektedir. Bunun nedeni sanatçının eserine farklı bir boyut kazandırmak istemesi ve ilkel düşünceden uzaklaşmasıdır.Düşen Gölgelerin Sanatsal İşlevleri; Düşen gölgelerin yarattıkları ya da yaratmak istedikleri sanatsal işlevlere dikkat çekerken, böylesine sistematik bir düzenlemenin tehlikelerini de göz ardı edemeyiz; bir bölümde sergilenen bazı yapıtlar başka bölümlerde de yer alabilirdi. Başa Moroni’nin bir portresini aldık; resimde, özellikle sütunun yuvarlaklığında, figürün yere ve duvara düşen gölgesinde aydınlık ve karanlığın geleneksel düzenlemesinin güzel bir örneğini görmekteyiz. Batı sanatındaki ilk örnekten sonra, düzenlemeyle düşen gölgelerin ilişkisini belirten ikinci örnektir bu. Bu iki kaynak, Picasso’nun sanat yaşamının başlarında yaptığı bir resme de örnek olmuştur; akademik geleneğin henüz öğrencisi olan sanatçı, bu resimde düzenleme kurallarını göz önünde bulundurarak, kâsedeki meyvelerin masa üstüne düşen gölgelerini birkaç fırça darbesiyle vermiştir.Düşen gölgeler temasına ayrılmış bir sergi hazırlanırken, bir zamanlar pek yaygın olan bir konu, resmin icadı konusu göz ardı edilemezdi; portre sanatının ilk nasıl kullanıldığı, gölgelerin ilk nasıl değerlendirildiği de gösterilmeliydi. Bu yüzden David Allan’ın bir yapıtı da sergiye alındı Romalı ansiklopedici Pliny’nin anlattığı şiirsel masal, bir aşk öyküsüne dönüşmüştür burada. Skyon’lu bir çömlekçi olan Boutades, kızının yardımıyla, kilden portreler yapmayı başarır. Kızı bir gence tutkundur; delikanlı ülkeden ayrılırken, kız onun duvara yansıyan gölgesini çizer. Babası, çizgilerin içini kille doldurup bir model yapar. Yazar bu efsaneyi resimle değil, heykelle anlatmıştır. Bunun bir nedeni, portrelerin sadece sikkeler üstünde ya da ilk mezar taşlarında kullanılmasıydı belki. İlk bakışta akla yakın bir öykü olarak görülebilir bu; ama derinine indikçe birtakım güçlüklerle karşılaşabiliriz. Bir gölge çizerken kendi gölgemiz araya girer, çizmemizi engeller. Bedenimizi aradan çekmeye çalışsak bile, elimizin gölgesi çizmek istediğimiz gölgenin üstüne düşer.Ama insan aklı bu sorunun da üstesinden gelmiştir. On sekizinci yüzyılda portre siluetleri son derece yaygındı. Teknik, gölgeyi saydam bir kâğıt üstüne düşürmeye, dış hatlarını da kâğıdın öteki yanından çizmeye dayanıyordu. Bu yöntemin şaşmazlığı, insanların profillerini okuyarak kişiliklerini anlamaya dayanan fiziyognomi modasını yarattı. Paralel projeksiyonla yaratılan dış hatların resimlerde de kullanılması bir başka amaca yöneliktir. Sanatçılar nesnelerin düz bir duvara yansıyan gölgeleriyle pek az ilgilenmişlerdir. Campin’in atölyesindeki Bâkire ile Çocuk örneğindeki olağanüstü gözlemden söz etmiştik. Burada sanatçı şöminedeki alevlerin ışığıyla yaratılan maşaların gölgelerini, kepengi, pencereden giren belirsiz ışığın duvara yansıttığı kumaş ve yastık gölgelerini sadece ustaların başarabileceği bir biçimde vermiş, aydınlık ile karanlığı inanılmaz bir biçimde düzenlemiştir. Alplerin kuzeyinde yaygın olan portre sanatında da benzer örneklere rastlayabiliriz. Hem Mornauer portesinde, hem Hans Holbein’da modeller ışığın tam karşısına yerleştirilmiş, gölgelerinin arkadaki duvara düşmesi sağlanmıştır. Bu belirsizlikler dikkat çekici değildir belki, ama resimleri yapılan insanların kişiliklerini ortaya çıkarma işlevleri vardır. Bu uygulamaya bir başka örnek olarak da bir sunak resmi için Tiepolo’nun taslağını seçtik. Burada kralın asa tutan eli, düşürdüğü gölgesi yüzünden, güzel bir biçimde öne çıkmaktadır.Paralel projeksiyon ender rastlanan bir yöntemdir, ama birleşik gölge olarak adlandırdığımız şey, trompe l’oeil kaynakları arasında çok sık görülen bir uygulamadır. Bir nesnenin yere düşürdüğü gölge, onun somutluğunu hemen belirtir.Romalı mozaikçiler, sözgelimi bir şölenden sonra süpürülmemiş yeri çeşitli nesnelerin döşemeye yansıttıkları güçlü gölgelerle göstermişlerdir.Gölgeler resim sanatına girer girmez, etkileri hemen sömürülmeye başlanmıştır. Antonello da Messina’nın imzasını taşıyan kâğıt, cartellino bunun bir örneğidir; bir başka örnek de adı bilinmeyen bir on beşinci yüzyıl sanatçısının yaptığı resimde sinek kullanmasıdır, André Chastel bu konuda bir inceleme bile yayımlamıştır. Sergilenen resimleri değişik bakış açılarıyla görmek gerekiyor; düşen gölgelerin işlevleri, ışığın etkisini arttırmak bakımından önemlidir. Sanatçının paletindeki tonlar, doğadaki tonlara oranla çok daha kısıtlıdır; bu yüzden ressam karşıt tonları yan yana kullanarak etki yaratmak durumundadır.Bunun ilk ve en çarpıcı örneklerinden biri, Masaccio’nun ünlü Bâkire ve Çocuk yapıtıdır. Masaccio, tahta düşen gölgelerden yararlanarak, perspektif açısından kusursuz bir biçimde kurduğu sahnede bir aydınlık yaratmış, ışığı duymamızı sağlamıştır. Robert Campin’in resminde de tanık olduğumuz bu yeniliği ustaca kullanmıştır. On yedinci yüzyılda kullanılan, Caravaggio’da sık sık rastladığımız tenebroso yöntemi, tonlarda karşıtlık yaratılarak ışığın daha da zenginleştirilmesini sağlıyordu; bu bakımdan aşırıya gidildiği bile söylenebilir. Rembrandt’ın okulundan ya da ondan etkilenen bir sanatçının masa başında kitap okurken gösterdiği keşiş ya da bilgin, bu yöntemin kusursuz biçimde kullanılışının örneğidir. Camlardan ve açık pencereden süzülen ışık neredeyse göz kamaştırıcıdır, figürün ve nesnelerin görülmesini güçleştirmektedir.Giovanni Domenico Tiepolo’nun Troya Atı’nda böylesine göz kamaştırıcı bir karşıtlık yoktur, ama yerdeki güçlü gölgeler parlak günışığının etkisini daha da çoğaltmaktadır. Öte yandan, Corot, yıkılmış ağacın ve kazın gölgelerini yumuşatmış, yapıtında ılımlı bir sabah ya da akşam havası yaratmıştır. Resmi, gölgeler kullanılarak bir hava yaratılması açısından güzel bir örnektir; Claude’un rıhtım resminde gölgelerin uzunluğu da sabahı ya da akşamı belirtmektedir.Empresyonistler, gölgeleri gri renkte düşünmüşler, ama çevrelerindeki renklere göre onlara değişik tonlar vermişlerdir. Pissarro’nun kış manzarası bunun bir örneğidir. Gölgelerin sadece biçimleri değil, dış sınırları ve renkleri de ışığın niteliği konusunda bizi aydınlatabilir; bunun örneklerini on beşinci yüzyıl başlarının sanatında bulabiliriz. Fra Angelico’nun yumuşak ışığından (Resim 12) daha önce söz etmiştik. National Gallery’de bir başka çarpıcı örnek daha bulunmaktadır: Antonello da Messina’nın Aziz Jerome yapıtında tavusun gölgesi basamaklara sfumato çizgileriyle düşmektedir. Antonello’nun resmi, düzensiz bir fona gölgeler düşürmenin ne büyük ustalık istediğine örnek olarak da gösterilebilir. Sassetta’nın Aziz Francis’in Aşağılanması yapıtında, diz çökmüş azizin arkasındaki gölgenin gökten gelen ışıktan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Crivelli de, Meryem’e Haber resminde benzer bir etki yaratmaktadır; melek ile piskoposun gölgeleri yere ve duvara düşmektedir.Ama bu yaklaşımın başyapıtlarından biri, Pontormo’nun Yusuf öyküsünü anlattığı düzenlemede görülen gölgeler topluluğudur; kıvrılan merdivenleri çıkan figürler arkalarındaki yuvarlak duvara dikkatle hesaplanmış gölgeler düşürmektedirler. Bu tür etkilere en çok yapay ışıkların yarattığı güçlü gölgelerde rastlanmaktadır. Ter Brugghen, Konser’inde çalgıcının yanağında ortadaki mumun neden olduğu flüt gölgesi görülmektedir. Rembrandt’ın Çobanların Tapınışı’nda bu ustalık, kutsal öykünün havasını yaratmakta başlıca etkendir; Çocuk’tan kaynaklanan aydınlık, ahırda yere düşen fener ışığına engel olmamaktadır. On yedinci yüzyılın Hollandalı manzara ressamları da engebeli topraklar üstüne büyük bulutların düşürdüğü gölgelerle bir genişlik duygusu yaratmayı biliyorlardı.Emanuel de Witte’nin kilisesinin içinde, seyredenin görmediği bölümleri belirtmek için gölgelerden yararlanılmıştır. Önümüzdeki duvara, karşı yandaki görülmeyen pencerelerden sızan günışığı yansımaktadır. On dokuzuncu yüzyılın anlatımcı ressamlarından William Collins, Yaklaşan Olaylar yapıtında görünmeyen nesnelerin gölgelerini kullanarak seyircinin hayal gücünü harekete geçirmektedir. Resim bir köylü çocuğunu göstermektedir; çocuk kapıyı açmış, birini selamlamaktadır. Kimi? Önde gölgesini gördüğümüz atlıyı. Bu resimler bize birer kurgu ürünü olarak görünebilir, ama güneşi arkasına alan bir fotoğrafçı da görme alanının dışında kalan nesnelerin gölgelerini, çektiği fotoğrafa yerleştirebilir. Bunun en güzel örneği Cartier-Bresson’un bir tapınağın gölgesinde uyuklayan kişiyi gösteren Hindistan fotoğrafıdır.Gauguin’in bu anlamda fotoğraflardan esinlenip esinlenmediğini bilmiyoruz, ama bu tür bir uygulamaya başvurduğu açıktır. Işıkla gölge kullanmadan resim yapan Japonlar gibi, o da yanılsama yarattığına inandığı gölgelerden kaçınmıştır. 1888’de Emile Bernard’a şunları yazmıştır: Bir figür yerine bir kişinin gölgesini kullanmaya karar vermişseniz, özgün bir çıkış noktası bulmuşsunuz demektir; ama bunun ne kadar garip olduğu da açıkça ortadadır. Ondan yirmi yıl kadar önce Fransız salon ressamı Gérôme, dramatik biçimde aydınlatılmış bir görünümde sadece üç haçın gölgelerini göstererek Golgotha’da uç noktaya varmıştır. Gauguin de, bir Sembolist olarak, gölgeleri bir kehanet aracı olarak kullanabilirdi. Holman Hunt bu anlayıştan yola çıkarak genç İsa’nın gölgesini haçtaki ölümüne dönüştürmüştür. Bu örnekler nesneyle gölgesi arasındaki benzerliklere dayanmaktadır; ama gölgelerin, ortada olmayanı belirtmek için bir araç olarak kullanıldığı da görülmektedir. Bir yetişkin, parmaklarını ışığa tutup duvarda tavşan gölgeleri yaratarak bir çocuğu eğlendirebilir; ama bu tür oyunların yeri Hareketli İmgeler Müzesi’dir. Hareketli gölgenin yarattığı etki, biçimin sürekli değişmesinden ve beklenmedik sonuçlar doğurmasından kaynaklanmaktadır. Platon, İ.Ö. dördüncü yüzyılda gölge oyunlarının varlığından söz etmişti; bu sanat, hayaletler, şeytanlar, cinler üstüne öyküleri anlatmak açısından uygun olduğu için hiç terk edilmemiştir. Hoogstraten’in resmi mitologya temalarını anlatan fantastik bir gösteriyi yansıtmaktadır. Fotoğraf ve sinemanın doğuşundan önce bu tür uygulamalar Fransa’da modaydı, ombremanie’den (gölge deliliği) bile söz edilmekteydi.Bu gelişmeler, kitapçığımızın konusu dışında kalmaktadır, ama okura şunu hatırlatmamız gerek: İmge okumanın kaynağı bu tür gösterilerdir; yapay ya da gerçek gölgeler, mizah amacıyla ya da ahlaksal dersler çıkarmak için kullanılmıştır.On yedinci yüzyılda Otto van Veen’in çizdiği Cupid’in gölgesi, aşkın kıskançlık yarattığını belirten şeytanî bir görüntüdür. On dokuzuncu yüzyıl karikatüristi Grandville, Fransız kabine üyelerinin duvara yansıyan gölgelerinde siluet-portre uygulamasına başvurmuş, politikacıları sarhoş, şeytan, domuz, hindi olarak resmetmiştir. National Gallery’de sergilenen yapıtlarda bu türün örnekleri bulunmamaktadır, ama başyapıtlarda az sayıda rastlanan, düşen gölgelere dikkat çekmek gerektiğini düşündük. Belki bu inceleme, ziyaretçinin Gallery’yi gezerken kendi örneklerini de bulup çıkarmasına yol açacaktır. E.H. GOMBRICH

Gölgeyi Kullanma Teknikleri: Bir çok gölge fotografı görmüşsünüzdür. Nesnelerin gölgeleri bazen kendisinden daha güzel ve etkileyici görünebilir. Fotografcı bu görüntüyü kullanmak ister. Her fotografçı mutlaka gölge çekmiştir. Bazen tesadüflerle gölgenin daha esprili veya etkili olduğunu görülür, bazen de özellikle gölge takip edilerek çekimi planlanır. Gölge yardımıyla izleyiciye göstermek istemediğimiz bir çok şey saklanabilir. Örnek olarak yatakta çıplak olarak uyuyan bir kadının vücudunu verebiliriz. Eğer kadının cinsel organları ışıklandırır ve ortaya çıkarılırsa, senaryoda anlatılan yalnızlık hissini görüntülemek yerine izleyicinin dikkatini dağıtmış olur veya istemeden oyuncu yanlış tanıtılmış olur. Bunun tam tersi, yani cinselliği ön plana çıkması isteniyorsa cinsel organların gölgesiz olması gerekir.Sporcunun start çizgisindeki durumu görülmekte. Ellerini yere, çizgi gerisine koymuş ve koyuş şekli çok güzel görünüyor. Yerdeki start çizgisi ve renkler güzel bir grafik oluşturmuş. Fakat gölgeyi incelersek resme kattığı etkinin daha büyük olduğunu gözlemleriz. Vücudunun, kafasının gölgesi ve burun gölgesi de çizgi gerisinde. Kafa dik ve ileriye bakıyor. Her an atağa hazır gibi görünüyor. Bu gölgede bir panterin avına saldırıya hazırlanmadan önceki o heykel gibi kararlı, gözlerini ayırmadan ve kıpırdamadan beklemesi gibi bir psikolojik etki de yakalanmış. Belki daha geniş açılı bir objektifle atletin tamamını çerçeve içine almak bu kadar etkili olmayacaktı. Gölgeden yararlanarak çerçeveyi daraltmak hem ayrı bir etki yaratmış, hem bir espri katmış.

Gölge Yaratan Aksesuarlar; Kepenk, Gobolar, Efekt Goboları, Karton, Maket, Flicker, Doğal Malzemeler Kepenk. Projektörün en önemli parçalarından biridir. Işığın istenilen bölgelere verilerek istenilmeyen bölgelere verilmemesi için genelde iki uzun iki kısa olmak üzere dört adet kanattan oluşan hafif metallerden üretilen parçadır. Taşıma sırasında birbiri üzerine kapanarak az yer kaplayan kepenk, projektör çalışırken istenilen ölçülerde açılarak ışığı kontrol etmemize olanak sağlar. Kepenk özel karbon boya ile siyah renge boyanır. Böylece kepenk ışığı yutar, yansıtmaz ve istenilmeyen gölgelere yol açmaz. Kepenk gövde kapağı üzerindeki kepenk kızağına yerleştirilir ve kilitlenir. Böylece kızak içerisinde dönebilir ve kanatların çeşitli açılarda hareket etmesini sağlar.Projektör çalışırken kepenk kapalı kalırsa veya çok kapalı olduğu durumlarda aşırı ısıdan boyası yanabilir, eriyebilir. Bu durumda kötü bir koku çıkarır. Cam ve lamba iç isinin artmasından patlayabilir. Projektörün gövde çapına uygun daha küçük veya büyük kanatlı kepenkler değiştirilerek çalışma kolaylaştırılır. Kepenk, gerek olmadığı durumlarda tamamen sökülerek projektör kullanılabilir. Kepenk ayni zamanda taşımalar sırasında cami korur. Kanatlar vida veya perçinle tutturulmuştur. Bu vida veya perçinlerin gevşediği durumlarda sıkıştırılmalıdır aksi takdirde kepenk ayarladığımız açıda durmaz düşer. Diş mekanlarda çalışırken rüzgarlı havalarda kepenk, rüzgara karşı direnç oluşturacağından projektörün devrilmesine neden olabilir. Bu durumda küçük kanatlı kepenkler kullanılmalı veya kepenk çıkarılmalıdır. Gobolar: Işığı kontrol etmek amacıyla üretilen malzemelerdir. Projektörden görüntüye giren ancak loş veya tam karanlık kalmasını istediğimiz veya ışığın o bölgeye gitmesini istemediğimiz yerlere giden ışığı kesmek amacıyla kullanılır. Genelde hafif metallerden, plastik malzemeden, kartondan, kumaş kaplı çelik çerçeveden ve straforlardan üretilir veya bizim tarafımızdan yapılabilir. Bu malzemeler üzerine reflektör yapıştırarak veya hazır üretimlerden faydalanarak yansıtma işlemi de yapılan aksesuarlardır. Çeşitli şekillerde yarı geçirgen şekilde üretilmiş veya bizim mesela pencere şeklinde kestiğimiz goboları ışık kaynağının önüne koyarak efektler elde etmek için kullanılır. Cam veya jelatin filtreleri gobolar ile kullanarak zaman kazanırız.Genelde bir akrobat yardımıyla kullanıldıkları gibi ağır ve büyük yüzeyli gobolar tripod ile kullanılır. Kelepçelere takılabilir.IŞIK Film seyrederken görüntü yönetmeninin seçimlerini, özellikle de ışıkla ilgili olanları farketmezsiniz. Zaten çoğunlukla amaç size farkettirmemektir. Peki gördüğünüz sahne gerçekçi miydi? Korkutucu muydu? Sizi heyecanlandırdı mı? Bu sorular hakkında düşündükleriniz filmde ışığın kullanımıyla yakından ilgilidir… Jaws filminde eşsiz bir gece sahnesi vardır. Messrs Scheider, Dreyfuss ve Shaw’ın katkıları bir yana bu sahne sırf ışığın kullanımı için de sevilebilir. Sahnenin tamamı gündüz, parlak günışığında çekilmiştir ama hiç öyle görünmez. Sadece oyuncuları aydınlatıp ve özel bir teknikle ışığın girmesine engel olan görüntü yönetmeni Bill Butler gökyüzünü berrak bir mehtap gibi gösterdi. Basit bir hileydi ama aldatıcıydı.Sahnelerin ve belli çekimlerin aydınlatılması, diyalog, öykünün yapısı, oyunculuk ya da kamera hareketi kadar olmasa da, sinemada öykü anlatımında önemli rol oynar ama pek farkedilemez. Aslında farketmemenizin nedenlerinden biri kimi durumlarda farketmenizin istenmemesidir. Görüntü yönetmeninin en temel işlevi seyircinin neler olup bittiğini görmesine yetecek kadar net bir görüntü sağlamak ya da çekimden on dakika önce biraraya getirilip boyanmış harap durumdaki setleri gerçekmiş gibi göstermektir. Bu gerçeklik yanılsamasını yaratmak her zaman kolay değildir. Aynı sahnede kullanılan bir iç mekanla dış mekanda kullanılan ışığın birbirine uygun olmasını sağlamak da görüntü yönetmenin işidir. Ardarda gelecek iki çekimi düzgün birleştiremediğiniz yerde seyirci durumu hemen farkeder. Yapılan iş her zaman bu kadar basit değildir. Filmin bir bütün olarak nasıl görüneceğinin de düşünülmesi gerekir. Stilize mi yoksa doğal bir görüntü mü istiyorsunuz? Loş mu yoksa parlak mı? Filmdeki aksiyonu aydınlatma tarzınız seyircinin aksiyona tepkisini etkileyecektir. Bunların belli başlılarını gözden geçirelim.

BELGESEL TARZI
Gerçek vardır gerçek vardır. Sinemacıların seyirciyi filmleri aracılığıyla sundukları dünyanın gerçekliğine inandırmakta kullandıkları yaygın yöntemlerden biri de görüntüyü belgesele benzetmektir. Genellikle yeterli ışık sağlayacak ya da kamerayı ışıktan saklayacak bir tertibatın kurulamadığı belgesellerde ışık çoğunlukla ya çok az ya da çok fazladır. O nedenle belgesel filmlerde perdenin bazı bölgelerini ya karanlık ya da elde taşınan ışıklar yüzünden ağarmış görmeye alışkınızdır. Çünkü belgesel çeken ekipler çoğunlukla ışığı kontrol edemezler ve ışığa karşı çok daha hassas olan çabuk pozlanan filmler kullanırlar. Bu da filmin kimyasal formülünde değişikliğe neden olur. Kimyasal formülü bu şekilde değişen film perdeye yansıtıldığında daha grenli, sisli bir görüntü elde edilir. Bütün bunlar, seyirciyi sunduğu görüntünün gerçekliğine inandırmak niyetindeki sinemacı için çok şey ifade eder. Öyküsünü grenli film ve belgeselleri andıran bir ışık kullanarak, sürekli değişen bir görüntü kontrastıyla anlatan yönetmen bizi filmin içine çeker. Belgesel tarzı ışık kullanımının filmin etkisini mutlaka artırdığı Schindler’in Listesi buna iyi bir örnektir. Aynı etkiyi elde etmenin bir başka yolu da film yerine video kamera kullanmaktır. Haber bültenlerindeki görüntüler için video kamera kullanılır. Bu nedenle çoğu seyirci farkında olmadan filmin mış gibi yaptığını, video kameranın ise gerçek olduğunu düşünür.Katil Doğanlarda güvenlik kameralarından alınan video çekimlerden bolca yararlanan Oliver Stone’un niyeti hem bizi filmin içine çekmek hem de medyanın genel tavrını hicvetmekti.HİPER GERÇEKDemek ki anlatılanların mümkün olduğu kadar gerçek görünmesini sağlamak iş yarar bir yol ama aksiyon, korku ya da bilim-kurgu gibi hayatın gerçeğinden uzaklaştırıcı türlerde izlenecek en iyi yol olduğu söylenemez. Bu tür filmlerde doğal olmayan bir atmosfer yaratılır ve amaç seyirciyi hayali bir dünyaya çekmektir. Gerçeklikten uzak çoğu filmde birçok olay dar bir zamana sıkıştırıldığından ışıkta da aynı yol izlenerek, sıkıcı kısımlar çıkartılabilir.Örneğin Trainspotting. Bazı göze hoş gelen kamera hareketleri ve hızlı bir kurgu içerse de normal görünümlü bir film olduğunu düşünebilirsiniz ama tekrar bakın. Filmin başındaki sahnelerin çoğu Rents ve arkadaşlarının uyuşturucu hazırladıkları dairede geçer ve bu planın tamamı çok gerçek görünür. Hemen her zaman güçlü kırmızılar, yeşiller ve mavilerle ışıklandırılan tek tek odalarla, basit bir kenar mahalle apartmanına dehşetli karanlık bir görünüm verilir. Rents’in tuvaletin içine dalarak bir yolculuğa çıktığı sahnenin fantastik ve gerçeküstü çıkışı dışında filmin geri kalanı bilinçli olarak az ışıklıdır. Gündüzleri bile ışık, Renton’ın yaşamının arkaplanını oluşturan kasvetli apartman daireleri ve pub’ların pencerelerinden zorla süzülür ve çoğunlukla odayı güçlükle aydınlatır. Bütün bu az ışıklılığın amacı Trainspottingin İskoçya’yı ele alışına umutsuz, kasvetli ve sıkıcı bir hava vermek ve böylece filmin karakterlerinin umutsuzluğunu daha inandırıcı kılmaktır. Tamamen gerçekçi değildir ama hikayenin anlatımında üzerine düşeni yapar.

DOĞAL GÖRÜNTÜ
Hergün etrafımızda gördüğümüz dünyanın sinemanın aynasında yeniden yaratılması abartılı renkler ya da renkler kullanılmadan, doğal bir ışıklandırma ile sağlanır. Bu yöntemle gösterdiğiniz olaylar çok daha inandırıcı görünür. Jawsta Steven Spielberg bizi gerçek bir tehlikeyle mücadele eden sıradan insanların arasına sokar. O yüzden her şeyi mümkün olduğunca normal (ve dolayısıyla gerçek) gösteren bir ışık kullanır. Spielberg ve görüntü yönetmeni Vilmos Zgismond, Üçüncü Türle Yakın İlişkilerde de aynı yöntemi kullandılar. Bu filmde, günlük yaşam ne kadar doğal ve sıradan görünürse parlak ışıkla renklendirilen UFO’lar seyirciyi o kadar şaşırtır diye düşünülmüştür.İngiliz yönetmen Mike Leigh ise aynı yaklaşımı, gerçeklikten uzak hikayelerine inandırıcılık katmak için değil, çok daha gerçekçi hikayelerindeki günlük yaşamın sıradan ritmini vurgulamak için kullanır. Ne Sırlar ve Yalanlardaki varoşların parlak dünyasında ne de Çıplaktaki Johny’nin takıldığı solgun mekanlarda Leigh’in kullandığı ışığın teatral ya da dışavurumcu hiçbir yanı yoktur. Işık, düz, keskin ve gerçektir.
UÇ NOKTALAR; Trainspottingin az ışığı, ilk iki Baba filminde her yanı kuşatan o karanlığın yanında cılız kalır. Baba filminin açılış sahnelerini ve bu filmin sunduğu olağanüstü kontrast olanaklarını ele alalım. Dışarıda bir aile düğünü içeride ise Don Corleone’nin de yer aldığı bir aile toplantısı vardır. Düğün töreni gözalıcı bir günışığıyla aydınlıktır. İçeride, gölgeler içinde güçlükle görülen Don, şüpheli konuklarının ricalarını dinlemektedir. Bu ışığın mesajı açıktır. Normal bir yaşamın mutlu yüzü arkasına gizlenmiş mafya, kendini pek göstermez, esrarengiz ve kötüdür. Coppola’nın, meslektaşları arasında Karanlıklar Prensi olarak tanınan görüntü yönetmeni Gordon Willis, Baba IIde işi daha da ileri götürür. Devam filminin daha da karanlık ve daha da melankolik tonuna uygun olarak aktörlerin sadece silüet halinde göründükleri sahneler vardır. Hatta Willis Gözlerini görüp görmediğimi bile umursamadım. diyecek kadar ileri gider. Bu yaklaşım gelenekçilerin huzurunu kaçırmadı değil. Her şeyden önce tipik bir yönetici Al Pacino’ya milyonlar ödüyorsam Al Pacino’yu görmek isterim. diyecektir. Bu arada Coppola ve Willis’in daha ışıklı filmleri de vardı. Daha sonra Coppola Apocalypse Nowda tanınmış görüntü yönetmeni Vittorio Storaro ile çalıştı, Willis ise on yıldır Woody Allen’ın sürekli kameramanı. Entellektüel kameraman Storaro, Joseph Conrad’ın romanı Heart Of Darknessın Vietnam kültürü üzerindeki Amerikan kültürünü kastederek bir kültür üzerindeki bir başka kültürü konu aldığını düşünerek filmde suni ışığı (Amerika) doğal ışığın (Vietnam) üzerinde kullandı. Ormanın zengin sarıları ve yeşillerine karşı Yankee’lerin getirdiği sert beyaz ışık ve tonlar ona Oscar kazandırdı. Aynı yıl, 1979’da Gordon Willis Woody Allen için Manhattanı çekti. Woody’nin memleketine övgü niteliğindeki filmi Willis’in, ışıkları ve gölgeleri tam yerinde kullandığı sinematografisine çok şey borçlu. Isaac’ın (yani Allen’ın) New York City tutkusu, özellikle AIlen ve Diane Keaton’ın Brooklyn Köprüsü üzerinde bir bankta oturdukları ünlü gündoğumu sahnesinde dikkat çeken etkileyici ışık ve kompozisyonlarla iyice ortaya çıkarılır.EV ÖDEVİIşık konusunu daha iyi anlamak için şu testi yapın: En sevdiğiniz filmlerden birini seçin, nasıl bir ışık kullanıldığına bakın ve sonra kendinize böyle bir ışık kullanılmasının nedenini sorun. İngilizce biliyorsanız yurtdışıyla bağlantılı olan bir yayınevinden şu kitapları da ısmarlayabilirsiniz: Painting With Light (John Alton), Masters Of The Light (D. Schaefer, L. Salvato), her iki kitap da University Of California Press’den yayınlanmıştır. Bir de Faber and Faber’den çıkan Man With A Movie Camera var…GECE MAVİSİİşte basit ve çok kullanılan bir ışık efekti. Bir gece sahnesini, herhangi bir gece sahnesini al ve son derece basit bir numarayla bütünüyle mavi görünmesini sağlayarak sahneyi post-modern bir sıkıntının ve şehir yaşamının sanatsal bir ifadesine dönüştür. Nikitanın açılışında Luc Besson’ın da tercih ettiği ve Michael Mann’in hemen her filminde görebileceğiniz bu yöntem pop video ya da TV reklamı geçmişi olan çoğu yönetmen tarafından kullanılır. Filme tuhaf bir tekno duygusu mu katmak istiyorsunuz? Geceleyin bir polis arabası: doğal olarak mavimsi. Ama yüzlerin bu renk olması istenmez. Ne kadar sarhoş olursa olsunlar kızların da… Tam Besson’ın istediği gibi. İyi görünüyor.İKLİMİ DEĞİŞTİRGörüntü yönetmenliğinden gelme yönetmen Jan De Bont Twisterı çekerken olmadık bir sorunla karşılaştı. Hava günlerce güneşli ve yağmursuz gitti. Filmdeki kötü hava görüntüsünün büyük bölümü bilgisayar tasarımıyla sonradan eklenecekti ama Bont’un fırtına öncesinin yağmur yüklü bulutlarına ihtiyacı vardı. Çözümü basitti ve gündüz çekimiyle gece görüntüsü verilen Jawstaki yönteme benziyordu. Aktörlere ve arabalarının içlerine suni ışık tutuldu. O zaman parlak ışıklandırılan iç mekanların yanında gökyüzü ve manzara puslu göründü. Biraz suni yağmur ve rüzgar ile ilüzyon tamamlanmış oldu. Bu görüntü perdede çok etkileyiciydi. Ne yazık ki Bill Paxton üzerinde kullanılan ışık o kadar güçlüydü ki bu sahnelerin birçoğunda yer alan aktörün ışıktan gözleri kamaştı. Paxton kar körlüğüne benzeyen geçici ama sıkıntılı bir rahatsızlık geçirdi. Bill Paxton burada gerçekten acı çekiyor. Aslında dışarıda güneşli güzel bir gün var. Suni yağmur görüntüyü tamamlıyor.

IŞIK YAKMAMA CESARETİ!
Işık, sinema öğrencileri ve meraklılar arasında en az bilinen ve hakkında en çok soru işareti olan alan diyebiliriz. Çoğu sinema heveslisi kafasında Film çekerken ışığı nereye koyacağım? gibi tuhaf sorularla işe başlar. Genelde uzun uğraşlara rağmen istenen etki elde edilemez ve hayal kırıklıklarıyla çekim sona erer.Işıkla ilgili yazılmış hemen her kitapta görebileceğiniz gibi film yaparken ışığa üç temel nedenle ihtiyacımız var: Pozlama, fiziksel etki ve psikolojik etki.1- Pozlama yani kullandığımızgörüntü üretici sistemin (bu video kamera için CCD adı verilen bir mikroçip, film kamerası içinse kimyasal bir şerit) kabul edilebilir görüntüler üretebilmesi için belirli bir ışık seviyesini tutturmamız gerekiyor. Peki ama kabul edilebilir ne demek?Ev yapımı sinema başlığı altında olduğumuzu düşünerek film kamerasını bir yana bırakıp video kameralar açısından durumu gözden geçirelim.Video kamera üreticileri son kullanıcıyı etkilemek için reklamlarında mum ışığında bile çeker deseler de işin aslı tabii ki böyle değil. Bir CCD’nin gerçeğe yakın renkler, doygun siyahlar, tam beyazlar üretebilmesi ve görüntüde karlanma olmaması için belirli bir seviyede ışığa ihtiyaç var. Bu belirli seviye tabii ki kameradan kameraya değişebilir ama iddia edildiği gibi sıfır ışıkta çeken kamera pek gerçekçi değil.Işığın ilk geçtiği yer mercek. Her merceğin de belli bir ışık geçirgenliği var. Kameraların içinde merceğin ışık geçirme potansiyelinin tükendiği durumlarda devreye giren veya kullanıcı tarafından devreye sokulan kazanç – gain adı verilen bir özellik var. Bu özellik sayesinde mikroçipin üzerine düşen ışığı olduğundan yüksekmiş gibi kabul etmesi sağlanıyor. Bunun bedeli ise griye dönen siyahlar, patlayan beyazlar, renklerde solukluk ve görüntünün genelinde bir karlanma oluyor. Ama yine de bir görüntü elde etmiş oluyorsunuz. Kameralar kazanç değerini desibelle ölçüyorlar. İdeal şartlarda bu ayar sıfır desibel olmalı ya da başka bir deyişle kapalı olmalı. Demek ki ortamda yeterince ışık yoksa ve kameramızda da açacak diyafram kalmadıysa yapacak tek şey var: Işık yapmak. Buna birazdan döneceğiz.2 – Fiziksel etki : Işık bize nesnelerin formları hakkında, hacimleri ve dokuları hakkında bilgi verir. Bir yumurtanın fotoğrafını çektiğinizi düşünün. Eğer ışık yumurtanın üzerinde hiç gölge yaratmasaydı elde edeceğimiz görüntü hacimden yoksun, iki boyutlu bir görüntü olurdu. Halbuki gölgenin varlığı bize yumurtanın formu hakkında, dokusu hakkında, uzaydaki konumu hakkında bilgi veriyor. Aynı şekilde ışık bize zamanı, mevsimleri, geceyi ve gündüzü bildiriyor. Gölgeler uzunsa akşam veya sabah olduğunu anlıyoruz. Gölgeler sertse ve derinse (yani çok hızlı şekilde siyaha gidiyorsa) gece olduğunu anlıyoruz. Kısaca ışık bize fiziksel ortam hakkında bilgiler veriyor.
3 – Psikolojik etki : Işık bizi belli ruh hallerine sokabilir. Florasanla aydınlatılmış bir devlet dairesi ile abajurlarla aydınlatılmış bir lokanta aynı hissi vermez. Demek ki ışık dünyayı algılayışımızı değiştirir.Işık bizim temel malzememiz çünkü görüntümüzün temelini ışık oluşturuyor. Türkiye ışık açısından çok fakir bir ülke ne yazık ki. Evlerimizi aydınlatma kültürümüz üzerine keşke birileri bir araştırma yapsa. Yıllardır şu soruyla hep karşılaşırım: Neden Türk filmleri Amerikan veya Avrupa filmleri gibi görünmüyor? Bu basit sorunun pek çok cevabı var ama ben sadece birkaç basit cevapla yetineceğim: Çünkü onların evlerini aydınlatma biçimleriyle bizimki aynı değil, çünkü o ülkelerin güneş ışığını alış şekilleri, iklimleri farklı ve evlerini döşeme şekilleri, şehir dokuları bizimki gibi değil.Basit bir örnek üzerinden gidelim: 1970’lerde evlerimizi yukarıdan sarkan duylara takılmış ampullerle aydınlatırdık. Daha zengin olanlar avize adı verilen kabaca süslenmiş ampullerle aydınlatırdı. Bu tür aydınlatmaya filmcilikte sert ışık (hard light) adı verilir.Noktasal bir kaynaktan ve tam tepeden gelen ışık sert gölgeler yaratır. 1980’lerde halojen lambaların yaygınlaşmasıyla Türkler yansıyan ışığı keşfettiler. Tavandan sarkan ampule göre daha yumuşak, daha göze hoş gelen bir ışığı vardı bu lambaların. Gölgeler neredeyse yok oluyordu, insanlar olduklarından güzel görünüyorlardı.Tabii ki bu iki yaklaşımın dışında da bir odayı aydınlatmanın yüzlerce yolu bulunabilir. Ama temelde sorun yine ekonomik ve kültürel: Doğal olarak fakir bir ülke elektriği az tüketmeye çalışır, bu yüzden de tavandan sarkan lamba en doğru seçimdir çünkü en az enerjiyle en çok ışığı verir ve ayrıca avize almayı gerektirmediği için de ucuzdur. Yine fakir bir ülkede insanlar duvarlarını beyaza veya açık renklere boyarlar. Türkiye’de herhangi bir boyacıya koyu bir rengi kabul ettirmenin ne kadar zor olduğunu fark ettiniz mi? Neden mi? Çünkü açık renk boya daha ucuzdur, daha kolay kapatır, ışığı daha iyi yansıtır, elektriği daha az harcamanızı sağlar.Peki ama şimdi iyice kafamız karıştı: Bütün bunların sinemayla ilgisi ne? Nasıl ışık yapmak gerekiyor?Yukarıda ışığın en temel iki kalitesinden söz ettik aslında: Işık ne kadar noktasal bir kaynaktan geliyorsa o kadar serttir, derin gölgeler yaratır. Işık ne kadar geniş bir yüzeyden geliyorsa o kadar yumuşaktır, gölgeler yok olmaya başlar. Normal bir film setinde değişik yapıda ve güçte bir çok lamba, yansıtıcılar, flag adı verilen ışığı kesmek için kullanılan malzemeler (Türk sinema sektöründe zencidiye anılması ilginçtir), çeşitli yumuşatıcı perdeler, renk filtreleri, ışığı yükseğe çıkarmaya yarayan ışık ayakları ve daha birçok alet bulunur. Bu aletlerin hepsi aslında ışığı kontrol etmeye, yönlendirmeye yararlar. Işığı kontrol edemezseniz ışık sizden kaçar ve (özellikle açık renk boyalıysa) duvarlardan, halılardan, giysilerden yansıyarak yaratmak istediğiniz etkiyi bozar. Kısaca film çekeceğiniz mekanın aydınlatması kötü, duvarları beyaz boyalı, pencereleri küçük, odadaki eşyalar çirkinse elinizden pek bir şey gelmez.Profesyonel ışık ekipmanı ve ışıkçı kiralamak iyi bir fikir gibi görünse de hem pahalı hem de ev yapımı sinema ruhuna uygun değil. Öyleyse ne yapmak gerekiyor?Son yılların efsanevi görüntü yönetmeni Darius Khondji (Yedi – Yaratık 4- Evita) ışık yapmamasıyla da ünlendi. Röportajlarında sık sık belirttiği gibi Khondji ışığı dekorun içine yedirmeyi seven bir sinemacı. Yedi’deki (Seven) bazı sahneler sadece el fenerleriyle aydınlatılmıştı.Neden biz de aynısını yapmayalım? Bir evde çekim yapacaksanız o evin aydınlatma ruhunu kullanın veya değiştirin. Hem gerçekçi olur hem de sizi dertten kurtarır. Burada karşılaşacağınız sorun ışıkların güçsüzlüğüdür veya eksikliğidir. Çözümü ise çok basit: Bol bol ampul ve ev tipi aydınlatma ekipmanı alın. Marketlerde 250 bin liraya ampul bulabilirsiniz. Çok ucuza masa lambaları, abajurlar da bulabilirsiniz. Yine yapı marketlerde bulacağınız tabaka strafor (beyaz köpük) bir tarafına alüminyum folyo kaplandığında harika bir yansıtıcı haline gelir. Her kirtasiyecide bulunabilecek aydınger sert ışığı yumuşatmak için ucuz ve etkili bir araçtır. Evin kendi lambası güçsüz mü? Hemen daha güçlü ampul takın ve yeniden deneyin. Yine mi yetmedi? Bir abajur eklemeyi deneyin, televizyonun ışığını kullanın, pencereyi açın sokak lambasından destek alın, yansıtıcıyı kullanın… kısaca ortamdaki ışıkları yönlendirin ve güçlendirin.Tabii her zaman paçayı kurtaramayabilirsiniz. Çekim gece ve dış mekandaysa sorunlar büyür. Bu yüzden çekim yapacağınız yerleri düşünürken şunları dikkate alın:1- Sahnenin gece dışarıda geçmesi şart mı? Mümkün olduğunca gece sokaklarda çekim yapmayın. Işık yeterli olmaz. Elektrik de alamayacağınız için jeneratör bulmanız gerekebilir.2- Gece olması şartsa bol ışıklı bir yerde geçebilir mi?3- Gece etkisi isteniyorsa sabaha karşı güneş doğmadan önceki 15 dakikada çekim yapılabilir. Bu sürede etrafta bir aydınlık vardır ama hala gecedir.4- Arabada çekim yapacaksanız güçlü bir gemici feneri arabanın iç ışığını taklit edecek şekilde kullanılabilir.Gündüz iç mekanda çekim yapacaksanız dertleriniz azalıyor. Pencereye karşı çalışmak gibi hatalar yapmazsanız genelde ışık yapmanıza bile gerek olmaz. Işığı daima arkanıza, sağınıza veya solunuza almaya çalışın. Gündüz dış mekanda çekim yapacaksanız güneşin çok dik olduğu saatleri tercih etmeyin. Daha çok akşam üstü veya sabah saatlerinde çalışın.Işık üzerine iki sayfada çok şey söylemek zor. Ama ışık yapmanın kuralları da çok keskin değil. Temelde her sahne yeni bir problemdir ve ancak kendine has bir şekilde çözülebilir. Dünyaca ünlü görüntü yönetmeni Nestor Almendros Days of Heaven’da gemici fenerlerinin içine güçlü ampuller yerleştirmiş ve çekimi sadece bunlarla yapmıştı. Greg Toland mum ışığında film çekmişti. Dünyanın her yerinde sorunlara alışılmadık, beklenmedik çözümler getiren insanlar başarılı oluyor. Sektördeki ışık şeflerinin çoğu buna karşı çıkacaktır ama her zaman ışık yakmak gerekmiyor. Bazen yakmadığınız ışık daha güzeldir: Aynen Almendros’un yaptığı gibi. Bazen de yaktığınız ışık her yeri pırıl pırıl yapar ama yine de görüntü çok kötüdür: Aynen Türk televizyon dizilerinin çoğunda olduğu gibi.

Tiyatroda Işık Tasarımı: Gözün yapısı ve işleyişi nasıldır?Gözün tabakaları nelerdir?Işıklama açısından gözün önemi nedir?Gözün algılaması nasıldır?Işık ve elektromagnetik dalga nedir?Görünen ışık nedir?Atomlar ve yapıları nasıldır?Elektriğin oluşumu nasıldır?Gerilim, akım, direnç nedir?Doğru akım, alternatif akım nedir?İletken, yalıtkan nedir?Elektrik devresi elemanları nelerdir?Devre çeşitleri nelerdir?Ohm kanunu nedir?Sigortalar ve özellikleri nelerdir?Elektrik kazalarından korunma usulleri nelerdir?Transformotor nedir?Kablo nedir,özellikleri nelerdir?Işıklamada amaç nedir?Işıklamanın tarihçesi nedir?Serlio, Sabattini, Somi kimdir, ışıklama tasarımı açısından neler yapmışlardır?Appia,Craig kimdir, ışıklama tasarımı açısından neler yapmışlardır?Wagner, Reinhardt, Meyerhold kimdir, ışıklama tasarımı açısından neler yapmışlardır?Belasco,Irwing,Mc Kaye kimdir, ışıklama tasarımı açısından neler yapmışlardır?Antik dönemde ışıklama tasarımı açısından neler yapılmıştır?Orta çağda ışıklama tasarımı açısından neler yapılmıştır?Yakın çağda ışıklama tasarımı açısından neler yapılmıştır?Geleneksel oyunlarda ışıklama tasarımı açısından neler yapılmıştır?Osmanlı döneminde ışıklama tasarımı açısından neler yapılmıştır?Darülbedayi döneminde ışıklama tasarımı açısından neler yapılmıştır?Tanzimat ve meşrutiyet döneminde ışıklama tasarımı açısından neler yapılmıştır?Cumhuriyet döneminde,günümüzde ışıklama tasarımı açısından neler yapılmıştır?Teknik ve estetik yönden ışıklamanın temel görevleri nelerdir?Çağdaş ışıklamanın temel görevleri nelerdir?Teknik açıdan sahne kaç bölüme ayrılır?Işıklama tekniği nedir?Spotlar düzenlenirken göz önüne alınan koşullar nelerdir?360 derece açıyla verilen ışıkta nasıl bir görsel efekt sağlanır?Sahnede kullanılan spotların yapısı nasıldır?Işıklamada kullanılan 500, 1000, 2000, 5000 w.lık spot nedir?Takip spotu nedir?Efekt spotları nedir?Gök perdesi ışığı nedir?Güncel ışıklama ve efekt araçları nelerdir?Mercekler ve özellikleri nedir?Yansıtaçlar ve özellikleri nedir?Işık kumanda cihazları,Karartıcılar ve özellikleri nedir?Lineer ve logaritmik potansiyometrenin özellikleri nedir?Diyafram ve kepenk nedir?Askılar ve sehpaların özellikleri nelerdir?Işıklamada kullanılan donatım ve elektrik malzemeleri nelerdir?Bir sahne hazırlanmasında ışıklama tasarısı açısından bilinmesi gerekenler nedir?Genel ışıklamada nelere dikkat edilir?Salon aydınlatma alanları nelerdir. Hangi ışıklar kullanılır?Işıklama genel planı nedir?Işıklama özellik çizelgesi nedir?Işıklama replik çizelgesi nedir?Işık yoğunluğu nedir?Kamaşma nedir?
Sahne Tasarım:Sahne dekoru başta resim ve mimari olmak üzere bütün plastik sanat dallarını bünyesinde toplayan, ancak işlevi, yazarın yazdığı drama metnine uygun, sahnede gerekli aksiyonu sağlayacak mekanları yaratmak olan bir sanat dalıdır.Giysi Tasarım:Tiyatro’da giyisi ya da diger adıyla kostüm konusunda genel yazı ve bazı oyunların giyisi çalışmalarını sizlere sunacagız. Sorularınızı bizlere bildirebilirsiniz. Sizlere bu konuda uzman kişler yazıları ile yardımcı olacaktır…

Dramaturji:Türk tiyatrosunun tarihçesine bakıldığında dramaturg sözcüğünün tiyatro terimleri arasında uzun zamandır yer aldığı görülür. İlk kez Ankara Devlet Tiyatrosunda dramaturg adı altında görev yapan kişilerin çalışma alanları, tiyatroya gönderilen oyunları okumak ve bunlarla ilgili raporlar düzenlemekle sınırlanmıştır.Işık Tasarımı:Sahne ışıklandırması bir oyundaki duyguyu, düşünceyi imajı zaman ve mekan kavramını, atmosferi, derinliği, persfektipi, dekorun bir penceresinden içeriye dolan gün ışığını, gökteki yıldızları, ay ve güneşi, doğal hareketler olan kar yağışını yağmuru, şimşeği, bulutların hareketlerini, doğal gölgeleri ve renkleri sahne ışık tekniğini başarılı bir şekilde kullanarak dekor, köstüm, oyun ve oyuncularla bir bütünlük içerisinde seyirciye ulaştırabilme sanatıdır.Sahne ışıklandırması bir oyunun sosyal durumunu belirlemede en etkin yollardan biridir. Sahne ışıklandırmasının sanatsal değer kazanabilmesi onu doğru ve amaca uygun olarak sahne ışık tekniğinin başarılı bir şekilde uygulanabilmesiyle sağlanabilir…
Işıkla ilgili ders notları, Hayri Çölaşan’ın bilgilerinden derlenmiştir. http://www.kameraarkasi.org/

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.